Maçta dakikalar ilerlerken beklentilerimizin dışına çıkan bir
şey oldu mu diye düşündüm. İki takım için de konuşmamız gerekir,
yoktu...
Fenerbahçe'nin durumu ve silahları belli. Hatta sayılı.
Koşmaktan sakınmayan ama topu ayağına aldığında
öne oynayamayan orta sahasına, orta saha çizgisini
geçmeyen bekleri de eklenince, baskı yapması veya rakibi
dengesiz yakalaması, ihtimaller dışında kaldı.
Van Persie'nin "bitikliği" herkesin malumu. Bir de ceza alanı
çevresinde ana kara ile bağlantısı kesilip, "ada" pozisyonuna
geçince, Lens feribotuna mahkum kaldı. Yine de takımın yalnızlığı
içinde tabelayı değiştirecek fırsatları buldu.
Şöhretinin çok arkasından gelen fizik gücü ve inancı kendisini
sezonun ofsayt kralı da yapabilirdi. Moussa Sow'un 30 metreden
fantezi araması, beraberinde kaçınılmaz kötü şutu getirdi ama bir
gaflet anı da yarattı. Pas; şut oldu. Van Persie ofsayta
düşmedi, Ahmet Şahin gol yedi.
Maçın o dakikaya kadar "olmazları" bir anda yeşil ışık
yaktılar. Peki; iyi şeyler de yok muydu?
Neye göre baktığınıza bağlı. Karabük burada
Beşiktaş'ı da, Galatasaray'ı da devirdi.Üstelik maçın
kahramanı da Ahmet Şahin değildi.
Yani; böyle etkili getirmedi onları kendi kalesine. Aynı şekilde,
Fenerbahçe de rakibini etkili getirmedi kalesine. Seleznov ile
Skrtel ve Kjaer mücadelesi aslında ders olarak izletilmeli. Tadında
sertlik de vardı bu ikililer arasında, çözüm adına denemeler
de. İki taraf da bire birde kazanmak için tecrübelerini,
yeteneklerini ve güçlerini ortaya koydular. Chelsea
eşleşmesinde, Lugano ile Drogba arasında da görmüştük benzerin