Vida'nın hatasını penaltı ve kırmızı kart ile telafi etmesiyle
birlikte, Beşiktaş için "zor" olan, bir anda "imkânsız" haline
geldi.
Yeni transferleri ile sezona "yeni" sayfa açmanın peşindeyken
Abdullah Avcı, yüz metre rekortmenlerine sahip bir rakip karşısında
önde oynayıp, hep risk almak durumunda kaldı.
Maçın teknik eleştirisi rafa kalkarken geriye düştüğü ve eksik
kaldığı halde büyük takım refleksi için gözleme başladık. Bu
travmalarla baş etmek, kazanamasa bile duruma itiraz etmek, karşı
duymak, o meşhur "büyük takım" halleridir.
İlk yarıdaki 60'a 40 topla oynama üstünlüğüne rağmen Gazişehir'in
direkten dönen iki, karşı karşıya da iki pozisyonu vardı. Beşiktaş
adına ise üretim oranı korner atışları ile sınırlı kaldı. Kısacası,
durumu yönetecek veya dengeleyecek oyunu ancak 83. dakikadan sonra
bulabildi Beşiktaş. Kendisi 9, rakibi 10 kişi kaldıktan sonra… Üç
farklı geriye düşüp, iki dakikada iki golle yeniden maça ortak
olmak, işte bahsettiğimiz büyük takım özelliği. Avcı'nın iki
hamlesi, iki golün sahibi oldu. "Bu iş bitmedi" diye konuşmak, son
saniyeye kadar direnmek, vazgeçmeyen takım karakteridir.
N'Koudou'nun rakip oyuncu sakatken taça giden topu kapıp, oyunu
devam ettirmesine, bir anlık yanılgı diyebiliriz. Ama bu hamlenin
arkasından gelen korner atışını, auta atmak yerine kullanmak, ne
Avcı gibi hocaya ne de Gökhan Gönül gibi bir kaptana yakıştı.
İniş-çıkışları ve içindeki birçok hikayesi ile müthiş bir maç
izledik.
Gazişehir artık çantada keklik değil, Beşiktaş da sınırının ne
olduğunu öğrenen ve gösteren bir takım.