Müthiş bir ilk yarı izledik aslında. Çatır çatır mücadele vardı.
Hem topa, hem de rakibe sert olmaktan çekinmeyen, kendi içinde
yükselen atmosferi, büyük maç tadına taşıyan agresiflik de
sahadaydı.
Böyle maçları teknik adamlar genelde yenilmemek üzerine
kurgularlar. Bir puanı cebine koyup, diğer ikisi için performansa,
çokça da duran toplara güvenirler. Nasıl olsa bir hata olacaktır.
Bunu değerlendirmenin peşine düşmek isterler.
Bir taç atışından gelişen atakta Trabzonspor öne geçti. Alper'in
çabasıyla da Fenerbahçe eşitliği buldu. Golün olmasından ziyade,
dakikası hayatiydi. 40 dakika başarı ile direnen rakibin defansif
konsantrasyonunu bozup, soyunma odasında moralsiz göndermekle
kalmadılar, tribünleri de tekrar arkalarına çekerek, üstlerindeki
baskıdan da kurtuldular.
Guliano'nun on birde sahaya çıkması bekleniyordu, 46'da Van
Persie'nin yerine geldi sahaya. Tabelayı eşitlemenin peşinde
koşarken, Trabzonspor takımı dengesiz yakaladı Fenerbahçe'yi.
Defans kalabalığında neredeyse "yok" çeken Van Persie'nin yerine,
topun değerini bilen yeni transferi ile, "ne yapacağız?" sorusunu
Ersun Yanal'ın gündemine soktu Aykut Kocaman. Çünkü hücum ezberinin
dışına çıkmaya hazırlanan bir rakip olmuşlardı.