İLK gol olduktan birkaç dakika sonra, Schalke benzer atağı yine
yaptı. Sonrasında birkaç defa daha denedi. İkinci golü de aynı
koridorda, Galatasaray'ın sol kanadından gelerek buldular. Belli ki
Almanlar maçı böyle hesaplayıp, ona göre özel taktik geliştirmiş.
Cuma günkü derbide Ömer Bayram ile çalan alarm zillerini, bu
karşılaşmanın ana unsuru yaptılar. Karşılarında Linnes vardı ama
taktik fikir kendi verimini üretti Schalke adına.
İkinci yarı başlarken Fatih Hoca, Linnes'de gördü sorunu, Ömer'i
oyuna soktu. Halbuki, bölgenin yardımsızlığında, kim oynasa bu
oyunun sıkıntısını yaşayacaktı.
Çünkü ne Donk geliyordu bekinin yardımına, ne de Rodrigues'in
katkısı vardı perde olmak adına. Cuma günü de yoktu, daha öncesinde
de, dün de.
Gözümüzün önüne beraberliği getirecekken kaçan Galatasaray
pozisyonları gelse de Schalke'nin de fırsatları vardı. Bir yandan
"Gol atılmayacak takım değil" diyorduk, öbür taraftan "Her an gol
de atabilirler" endişesi de cebimizde duruyordu.
Alman teknik adam maçı kazanmak adına bir fikir ve oyun seti
üretmişken, Galatasaray'ın böyle bir görevlendirmenin içine
girmemesi düşündürücü. Oyuncu veya diziliş değiştirip, hamle yaptı
Fatih Terim ama, ne ikili bir oyunu vardı sahada, ne de rakibi
kilitleyecek bölge savunması.
Mazeretli gelip, derbi olaylarını konu yapıp, Ceza Kurulu'na
gönderilen oyuncular üstünden Süper Lig'i yaşayan mesajlar vardı
maçtan önce. Beraberliğin "Devam" demek olduğunu söylediler ama
çaresiz kaldılar sahada.
Kısacası, Fatih Hoca'nın da, yöneticilerin de şikayet dolu sözleri
vardı ancak sahada oyun aklı olan, farklı oynamaya çalışan veya
"Yeneceğim" mesajı veren bir takımları yoktu. Aynı atakları
seyredip, penaltı noktasını korumadılar. Schalke, Galatasaray'dan
daha iyi değil, ama "akıl, akıldan" üstün.