Başakşehir'in oyun ezberi ve aklının önüne geçmek adına Ersun
Yanal'ın nasıl bir plan yaptığını ilk 45'te anlayamadık.
Geçen sezonlarda aynı rakibe ve oyuna, savunarak karşılık verip,
kazanmayı başaran bir taktik becerisini kullanmadı. Düğüm buradaydı
aslında, kimin daha çok kazanmaya ihtiyacı varsa diğeri onun
planını bozmak için oynamalıydı. Pas kurgusundan Fenerbahçe'yi
çıkartıp, rakip ceza sahasına taşıdığı baskı ile Emre Belözoğlu'nu
da devreden çıkardı Başakşehir.
Oyun aklı gidince, Fenerbahçeli oyuncular da topun peşinden koşmaya
başladılar.
Alışık olmadıkları ve denemedikleri bir ortam buldular. Üçlü –
dörtlü sıkıştırmalar ile kendilerini sürekli top kaybına zorlayan
bir rakip vardı karşılarında.
Crivelli'nin attığı gol, F.Bahçe defans ve kalecilerinin bundan
önce çok sık yaptığı "kolaylık sağlama" furyasındandı. Jailson
yanlış yerde duruyor, rakibine geçit açıyor, genç Altay ayakta
kalacağına yatıyor. Ve elbette nefis bir santrfor vuruşu.
Yine de direkten dönen iki top var bu golün öncesinde. Çok şey
değiştirecek ve yine bundan önce çok sıkça yaşanan "şans kapıyı
kırınca" talihi… İkinci yarıda bu kez net pozisyonları
değerlendiremeyen Başakşehir'di.
Ama Tolga'nın nefis pası ve Vedat golü ile skor dengelendi. Yeni
maç o zaman başladı. Başakşehir'in düşen temposu, Fenerbahçe
oyuncularına pas ve hareket alanı sağladı. Baskıdan kurtulup, yüze
kaleye dönük oyuncularıyla, adeta orta sahasız hale gelen rakipleri
karşısında daha sık kaleye gelmeye başladılar. Genç Ferdi'nin nefis
pasında Dirar'ın attığı kafa golü ile maç bitti.
Müthiş bir oyun yoktu Fenerbahçe için ama müthiş bir sonuç var
ellerinde.
Uzatmalarda atarsan, kazanırsan, şampiyonluğa da yaklaşırsın.
Zirvenin gizli formülüdür bu.