Güven Sak Dünya Gazetesi

2007 yılının kerameti nedir?

2017 yılının kötü sürprizi Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Donald Trump, iyi sürprizi ise Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron oldu. Bu, tespitimden kaynaklanan bir önyargı mı bilemiyorum. Ancak ben bugünlerde...

08 Ocak 2018 | 205 okunma

2017 yılının kötü sürprizi Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Donald Trump, iyi sürprizi ise Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron oldu. Bu, tespitimden kaynaklanan bir önyargı mı bilemiyorum. Ancak ben bugünlerde nereye baksam Fransa görüyorum. Hem de hep pozitif bir biçimde ve öncü bir rolde. Üstelik hiç sözünü de sakınmıyor doğrusu. Fransızlar için iyi bir durum. Türklerin iyice bakıp, nerede yanlış yapıyoruz diye düşünmesi lazım.

Fransa’yı hep pozitif öncü bir rolde görüyor olmamızın, elbette, Fransa Cumhurbaşkanı Macron’un yaptığı açıklamaların son derece makul ve yapıcı olması ile doğrudan alakası var. Bakın etrafınıza son günlerde her küresel hadisede Fransa makulü, dışlayıcı değil kapsayıcı olanı temsil ediyor. Kudüs meselesinde, İran hadisesinde. En son Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı, tüm eleştirileri göğüsleyerek, Paris’te ağırladı ve bana sorarsanız sözlerinin arkasında duracak cesarete de sahip olduğunu gösterdi. Uzun bir süredir Avrupa’da hiçbir liderin gösteremediği cesareti göstererek, Türkiye ile Avrupa Birliği arasında olası bir angajman sürecinin ilk adımını attı. İyi yaptı. Gerisinin gelip gelmeyeceği artık Türkiye’ye de bağlı. Ben fırsatların kazası olmaz diye hatırlatayım yalnızca.

2017 yılının Aralık ayında içlerinde Thomas Piketty’nin de olduğu bir grup araştırmacı Dünya Eşitsizlik Raporu 2018’i yayımladılar. Rapor aslında Paris Ekonomi Okulu (Paris School of Economics) bünyesinde kurulan Dünya Eşitsizlik Laboratuvarı (World Inequality Lab-WID)’nın ana projesi konumunda. Öyle anlaşılıyor ki, Fransa, artık küresel temel meselelerde de düşünsel önderliği ele alıyor. Şimdi bir grup Fransız iktisatçının öncülüğünde giderek artan sayıda ülkeyi kapsayan genel bir gelir ve servet eşitsizliği veri tabanının oluşturulması, üzerinde düşünmemiz gereken bir dizi meseleyi ortaya koyuyor.

Bugün ben size gelir ve servet dağılımındaki eşitsizliğin esasen mülkiyet kaynaklı olduğunu anlatmayacağım. Kamu mülkiyetinden özel mülkiyete doğru kaynak aktarırken, gelir ve servet dağılımı eşitsizliğini artırdığımıza, vergi politikalarının dengesizlikleri artırma kabiliyetine filan da değinmeyeceğim. Konunun özgürlükçü olmayan demokrasilerle (illiberal democracies) ve uluslararası göç ile yakın alakasına da girmeyeceğim. Yalnızca başlarken küresel gündemin en önemli meselelerinden biri olduğunun altını çizeyim istedim. Bugün ben veri setinin Türkiye ile ilgili kısmına bakarken, gördüğüm bir düzenliliği ele almak istiyorum. Sizleri Türkiye açısından 2007 yılının kerameti konusunda düşünmeye davet ediyorum. Neden?

Dünya Eşitsizlik Raporu 2018’e göre, Türkiye’de en üstteki yüzde 1’in milli gelirden aldığı pay 1994’te yüzde 28,3 iken 2016 yılında yüzde 23,4’e geriliyor. Buradan 3 tespit yapmak istiyorum.
Önce şuradan başlayayım. En üstteki yüzde 1, Amerika Birleşik Devletleri’nde milli gelirin yüzde 19,6’sını alıyor. Fransa’da ise milli gelirin yüzde 11,1’ini alıyor. Orta Doğu ülkelerinde ise milli gelirin yüzde 26,4’ünü alıyor. Türkiye, böyle bakıldığında, ABD ve Fransa’ya değil, Orta Doğu’ya daha yakın duruyor. Bu ilk nokta.

İkincisi, Türkiye’de 1994-2016 arasında nüfusun en müreffeh, en üstteki yüzde 1’inin milli gelirden aldığı pay azalıyor. Aynı dönemde, en alttaki yüzde 50’nin, Türkiye’de milli gelirden aldığı pay, yüzde 7,9’dan yüzde 14,6’ya yükseliyor. Ne oluyor. En tepedeki yüzde 1’in toplam gelirden aldığı pay azalırken, en aşağıdaki yüzde 50’nin toplam gelirden aldığı pay iki katına artıyor. Bu ilk bakışta sevindirici bir gelişme ama daha yakından bakarsanız, bir başka düzenlilik fark ediyorsunuz. Bu da beni bu rakamlara bakarken gördüğüm üçüncü tespitime getiriyor.

YAZININ DEVAMI

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Türk lirası artık kurtulmuş sayılır mı? 01 Ekim 2018 | 581 Okunma Ali Rıza Amca yine derin bir merak içindeydi 24 Eylül 2018 | 399 Okunma Para bol bulamaç olunca, yatırımcı ne yapar? 17 Eylül 2018 | 228 Okunma Bütün bu işin Türkiye’nin ihracatına bir faydası olur mu? 10 Eylül 2018 | 157 Okunma Aslında Y kuşağının işi daha zor 07 Eylül 2018 | 343 Okunma