Geçenlerde rahmetli Güngör Uras’tan ilham alarak, “Ayşe teyze bundan sonra ne yapsın?” diye sormuştum. Hemen cevabımı aldım, “Asıl gençler ne yapsın?” dedi mesaj atanlar. O günden beri kafamda evirip çeviriyorum. Doğrusu ya, Y kuşağının işi çok daha zor, Ayşe teyze ve Ali Rıza amca ile karşılaştırıldığında. 1980 ve sonrasında doğanlar var aklımda Y kuşağı derken. Şimdilerde 30’larının baharında olanlar bir nevi. Gelin bir çerçeve çizeyim.
1980-2000 arası doğanlar, bugün memleket nüfusunun yüzde 30’undan fazlasını oluşturuyorlar. Türkiye’de medyan yaşın artık 31’e doğru yükseldiğine bakarak, 30’larının baharında olanların Türkleri temsil ettiğini de söyleyebilirim. Medyan ortanca olduğuna göre, nüfusumuzun yaş dağılımında daha yüksek ile daha düşük arasında ortada yer alıyor Y kuşağı. Şimdilerde ev kurma ve çocuk sahibi olma derdindeler. Bu da işlerini, katmerli zor hale getiriyor doğrusu. İş bulmak, iş kurmak ve ev sahibi olmak için zor bir sürecin başlangıcındayız. Neredeyiz? Churchill’in El Alameyn zaferinden sonra söylediklerini tekrarlayayım. “Bu bir son değildir. Bu sonun başlangıcı da değildir. Olsa olsa başlangıcın sonu olabilir.”. Bana kalırsa, başlangıcın sonuna yaklaştık. Sonra asıl süreç başlayacak.
Bugün 30’larının baharında olanlar, esasen 2001 döviz krizinden sonra çalışma yaşamına girdiler. 2001 krizi sonrası alınan tedbirler, Türkiye’de devalüasyon deyimini literatürden kaldırdı. Ayşe teyze ve Ali Rıza amca paramız pul olduğunda, hemen “Bak işte hükümet devalüasyon yaptı.” derlerdi. Hâlbuki Türkiye 2001 sonrasında dalgalı kur rejimine geçti. Doların lira cinsinden fiyatı manasına gelen döviz kuru, piyasada serbestçe belirlenmeye başladı. İdari kararla parayı pul etme dönemi bitti. Paramızın piyasada “kendiliğinden”, milletin “güvensizlik oylaması” ile pul olması süreci başladı 2001’den sonra.
Fark nerede? Şurada: Devalüasyonlar döneminde hükümetin iktisat politikası hataları ile paranın pul olması arasında gözle görülebilir, doğrudan bir ilişki vardı. Sonuçta paranın pul olduğu, bir idari kararla kabul edilir ve “lira deval yerdi”. Şimdi öyle değil. Bir nevi kimliği bilinmez bir piyasa heyulası gün be gün paramızı pul ediyor. Yöneticilerimiz bakıyor, lira eriyor. Kimse dönüp de “Yahu, senin işin böyle bakmak mı?” diye siyaseti doğrudan suçlamıyor. Onun yerine “O gün kim döviz alarak, vatana ihanet etti?” türünden bir geyik dönüyor ortada. Hâlbuki atalarımız ne güzel ifade etmiş “Dün yediğiniz hurmalar, bugün bir yerinizi tırmalar.” diye. Kötü makro yönetim, milleti kendi parasından uzaklaştırıyor. Geçtim Y kuşağını, ilköğretim bebeleri bile haftalıklarını dolara yatırmayı biliyor.
Nedir? İdarenin iktisat politikası hataları ile liranın serencamı arasındaki illiyet bağı, serbest dalgalı kur rejimi ile birlikte artık zayıflamıştır. Aslında hakikat değişmedi. İktisat politikası hataları olmasa, ekonomik zafiyetimiz olmasa lira, dolar karşısında böyle tir tir titremezdi. Ama fiil ile fail arasındaki illiyet bağı bu yeni sistem ile zayıfladı. Ortalık ondan manasız geyiklere kaldı. Halbuki bugün dolar 2001 ile kıyas kabul etmez bir biçimde fırladı. Bakınız yandaki grafik tam da serbest dalgalı kur dönemini gösteriyor. 2001’de hatırlarım çok daha fazla kızgındık. Y kuşağının öncüleri üniversite kapılarındaydı.