CHP, Meral Akşener'in "Babasının Partisi"ydi seçimden önce. İzmit'te coşkulu kalabalığın karşısında CHP'lilere bu sözlerle sesleniyordu Meral Akşener...
"Babasının Partisi" CHP'nin tepesindeki "Kemal Kılıçdaroğlu'na ölene kadar şükran duyacağım" diyordu. Konuşmasını şu sözlerle tamamlıyordu:
- Biz partiyi kurduk. ‘Kurulamaz’ dediler, kurduk. 24 Haziran’da seçim kararı alındı ve tam seçime gideceğiz. YSK’dan tersine sonuç çıkacağı söylenmeye başlandı. Sonra bir siyasi partimizin Genel başkanıyla görüştük ‘Acaba beraber gidebilir miyiz’ diye maalesef olmadı, şartlar uymadı. Sonra benim aklıma sayın Kılıçdaroğlu ile görüşmek geldi. Kendisine gittim 15 milletvekili talep ettim. Yani bu neydi? Demokrasiye dair Türkiye’de birçok şeyi değiştirecek bir adım atılmasına yönelik bir talepti. Kendisine herhalde ölünceye kadar şükran duyacağım. Ben sülaleme ‘Sayın Kılıçdaroğlu’nu çocuklarıyla beraber’ vasiyet ettim. Başlarına bir şey gelirse bendedir, bizdedir. O, 15 milletvekili arkadaşımdan birisi de karşımda duruyor.
Seçimlerden önce "kazanacak aday" arayışındaydı Meral Hanım. İstediği olmadı, daha doğrusu karşısındaki "Kumar masası" Kemal Kılıçdaroğlu'nun adaylığında ısrarlıydı. O güne kadar el üstünde tutuluyordu; masadan kalkınca "Ölene kadar şükran duyacağım" dediği Kemal Kılıçdaroğlu'nun "yandaş"ları tarafından ağır küfür ve hakarete maruz kaldı. Fazıl Say'ın "Çek sifonu gitsin" saygısızlığı yetmezmiş gibi, kendi "yol arkadaşları"nın ihanetini görmüş oldu.
Meral Akşener işte bu psikoloji ile çıktı kürsüye. Partisinin 3. olağan kurultayında, bugüne kadar içine attığı her şeyi dışa vurdu. Önce pişmanlıklarını dile getirdi:
- Biz önce bu parti seçime girebilsin diye CHP'den 15 milletvekili istedik. Hayatımın en büyük pişmanlığıdır. Savaşmalıydık. Bileğimizin gücüyle seçime gitmeliydik. Savaşmadık. O gün bu gün 15 milletvekilinin bedelini ödeyemedik. Bu bize kuyruk siyasetine mal oldu.