İsmail Saymaz'ın "Ayhan Bora Kaplan soruşturması 'Örgüt yok' diye kapatılmış" yazısı, Türkiye'de hukukun "adamına göre" işlediğini gözler önüne seriyor...
Belgede sahtecilik... Yağma... Mala zarar... İzinsiz silah kullanma... Örgüt kurma... Huzur ve sükunu bozma... İzinsiz definecelik... Yaralama... Parada sahtecilik... Çalıntı eşyanın salın alınması... Hırsızlık...
Bu suçların hepsi sabit... Ama 4 Mayıs 2020'de kovuşturmaya gerek olmadığına karar verilmiş...
Yıl 2021... Süleyman Soylu, "Sedat Peker suç örgütüne yardım ve yataklık" yaptığımıza ilişkin suç duyurusunda bulunuyor... Süleyman Özışık ile birlikte yargılanmayı, suçumuz varsa cezamızı çekmeyi bekledik yıllarca... Süleyman Özışık kanser illetine yakalanınca... Soylu'nun avukatı devreye giriyor ve Süleyman Özışık'ın dosyasını düşürüyor... Benim hakkımdaki dosyanın işlem görmesi için, galiba kansere yakalanmam gerekiyor.
Yıllardır seyahat özgürlüğüm kısıtlanıyor... Defalarca "Suçum neyse razıyım" çığlıklarıma rağmen 3 yıl önce ifademizi alan savcı rafa kaldırdığı dosyanın kapağını açmıyor... Hal böyleyken, Ayhan Bora Kaplan az önce saydığım suçlara rağmen suçsuz bulunuyor... hakkında kovuşturmaya yer olmadığına karar veriliyor... Ayhan Bora Kaplan'ın "dayısı" kim bilmiyorum, onu suçsuz bulan el veya eller her kimse... bana isnat edilen suçla ilgili kılını kıpırdatmıyor...
Bu satırları kimseyi suçlamak için yazmıyorum. Bir mafya liderini, bir hırsızı... koruyan veya kollayan her kimse elbette ortaya çıkacak. O el veya ellerin benim hakkımda "kovuşturmaya yer olmadığına" karar vermesini beklemiyorum. Bu ülkenin namuslu hakim ve savcılarını göreve davet ediyorum sadece...