Ahmet Demircan, Sağlık Bakanı olduğunu nasıl öğrendiğini şöyle anlatıyor: “Genel Kurul başlamak üzereydi. Genel Kurula geçmek için televizyonu açtığımda, Sayın Başbakan’ın konuşması başlamıştı. Sağlık Bakanlığına sıra gelince ismimiz geçti, orada öğrendim…” Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’na getirilen Ahmet Eşref Fakıbaba’nın hikâyesi aynı: “Televizyon seyrediyordum. Hiç beklemiyordum. Sürpriz oldu…” Hep olur böyle. Ne zaman yeni bir hükümet kurulsa veya kabine revizyonuna gidilse, bakan yapıldığını televizyondan öğrenen kimseler olur. *** Ben buna alışamadım ve alışmayı reddediyorum! Bakanlık için tercih edilen kimselerle konuşulmadan, onlara haber bile verilmeden gerçekleştirilen bakan tayinlerini hep tuhaf karşıladım ve nasipse bundan sonra da tuhaf karşılayacağım. *** Yahu, bakanlık söz konusu! Bir adamı / kadını bakan yapıyorsunuz, hey! Bunu yapmadan evvel o adama / kadına “Ne dersin? Altından kalkabilir misin?” diye sormanız gerekmez mi? İlgili bakanlığın potansiyeli ve mevcut faaliyetleri hakkında ne düşündüğünü, bakan olduğu takdirde neyi nasıl yapacağını, ekip olarak yanında kimleri düşündüğünü filan sormanız gerekmez mi? Sağlıksa sağlık, milli eğitimse milli eğitim, neyse ne; “Bu konudaki vizyonunu anlat” demeniz gerekmez mi? Onun vizyonuyla kendi vizyonunuzu, onun kafasındaki çalışma tarzıyla sizin öngördüğünüz çalışma tarzını karşılaştırıp, uyumlu bir mesai arkadaşlığının mümkün olup olmadığını tartmanız gerekmez mi? Tekrar: Bir adamı / kadını bakan yapıyorsunuz, hey! Yoksa ben fazla mı ciddiye alıyorum bakanlık mesleğini? *** Yanlış anlaşılmasın; bakan olduğunu bakan olduktan sonra öğrenen şu veya bu kimsenin liyakatini tartışmak için yazmıyorum bunları. Bakan tercihlerinde “Kervan yolda dizilir” anlayışıyla hareket edilmesini ‘prensipte’ yanlış bulduğumu ifade etmekten başka maksadım yok. *** Bakanlar Kurulu’nda evvelki gün yapılan değişikliklerin hayırlı olmasını dilerim.