Gezi Parkı eylemlerini destekleyen ve protestolara bizzat katılan Osman Kavala’nın şiddete yöneldiğine veya şiddeti teşvik ettiğine dair hiçbir delil yok.
Doğru dürüst bir iddia bile yok.
Olsaydı, gereği yıllar önce yapılmış olurdu.
Gezi olayları sırasında işlenen suçlarla ilgili, 255 kişinin yargılandığı ve 244 kişinin mahkûm olduğu davanın üzerinden altı buçuk yıl geçti.
Bitmek bilmeyen “Çarşı” mevzuu hariç, o fasıl 2015’te kapandı.
Osman Kavala’sız açıldı, Osman Kavala’sız kapandı.
18 Ekim 2017’ye kadar herhangi bir suçlamaya maruz kalmayan Kavala, o tarihte gözaltına alındı ve “Türkiye Cumhuriyeti Devleti ve hükümetini ortadan kaldırmaya … yönelik bir ayaklanma olan … kamuoyunda ‘Gezi olayları’ diye bilinen eylemlerin yöneticisi ve organizatörü” olduğu suçlamasıyla 1 Kasım 2017’de tutuklandı.
19 Şubat 2019’da ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası talebiyle yargılanmaya başladı.
18 Şubat 2020’de beraat etti (ama yeni bir suçlamaya istinaden içeride tutuldu).
22 Ocak 2021’de hakkındaki beraat kararı bozuldu, Gezi Davası’nda yeniden yargılanmaya başladı.
Ve geçen pazartesi günü, “cebir ve şiddet kullanarak Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini ortadan kaldırmaya teşebbüs”ten ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırıldı.
Beraattan ağırlaştırılmış müebbede… Bu nasıl iş?
Kavala, hükümet aleyhindeki Gezi protestolarının organizasyonunda yer aldıysa aldı; demokratik bir hukuk devletinde hükümete karşı protesto gösterisi organize etmenin suç teşkil etmesi düşünülemeyeceğine göre suç nerede?
Kavala’nın cebir ve şiddete tevessül ettiğinin delili nerede?
Yok işte, yok.
Aynı davada “…teşebbüse yardım”dan 18’er yıl hapse mahkûm edilen Mücella Yapıcı, Çiğdem Mater, Hakan Altınay, Mine Özerden, Can Atalay, Tayfun Kahraman ve Yiğit Ali Ekmekçi’nin bu cezayı hak etmek için tam olarak ne yaptığının izahı da yok.