Yugoslavya’nın son demlerinde (1991) yapılan nüfus sayımına göre Bosna-Hersek nüfusunun yaklaşık yüzde 43’ü kendini “Musliman” (Boşnak), yüzde 31’den biraz fazlası Sırp, aşağı yukarı yüzde 17’si Hırvat olarak tanımlıyordu.
Yüzde 8’lik bir kitle de “Yugoslav” diye anılmayı tercih ediyordu.
O yüzde 8’in 4’ünü Boşnak, 2,5’ini Sırp, 1,5’ini Hırvat saysak, 1991’de Boşnak nüfusunun yüzde 47, Sırp nüfusunun takriben yüzde 34, Hırvat nüfusunun yüzde 18,5 civarında olduğunu söyleyebiliriz.
Sırplar arkalarına Sırbistan’ı (dolayısıyla Rusya, İngiltere ve Fransa’yı), Hırvatlar da arkalarına Hırvatistan’ı (dolayısıyla Almanya ve Avusturya’yı) alarak, Boşnak komşularının soyunu kırmaya kalktılar. (Her bir Sırp’ın, her bir Hırvat’ın soykırım faili olduğunu tabii ki söyleyemeyiz, fakat Sırpların tamamına yakını soykırımcı SDS ve Hırvatların tamamına yakını soykırımcı HDZ’yi desteklediği için genelleme yapmakta beis görmüyorum. Kaideyi bozmayan istisnalar haklarını helal etsinler.)
1992’den 1995’e kadar 200 bin civarında Boşnak öldürüldü, yüzbinlerce Boşnak da vatanını terk etmek zorunda kaldı.
Sırbistan sınırına yakın Doğu Bosna ve Hırvatistan sınırına yakın Hersek toprakları, Boşnaklardan neredeyse tamamen ‘temizlendi’.
Soykırım harekâtı, üç gün içinde 8 ilâ 10 bin Boşnak erkeğin katledildiği Srebrenitsa’da zirveye ulaştı.
***
Boşnaklar, taşıyabileceklerine ihtimal verilmeyen ağırlıkta bir yara aldılar.
Fakat bu yara Boşnakları öldürmedi.
Boşnakları öldürmeyen yara Boşnakları güçlendirdi.
Cenâb-ı Hakk’ın rahmeti ve bereketi yağdı üzerlerine.
Bu rahmet ve bereket, bütün ‘rasyonel’ hesapları alt üst etti.
Aliya İzzetbegoviç’in önderliğinde büyük imkânsızlıklar içinde başlayan ve ‘mission impossible’ (imkânsız görev) olarak görülen direnişi başarılı kılarak İslam düşmanlarını şoke eden Rabbimiz, şimdi de demografik bir şokla sarsıyor onları: