İsmet İnönü, hatıratında hiç utanmadan kendisi anlatıyor: İkinci İnönü Savaşları sırasında bir grup subaya “İçinde bulunduğumuz vaziyeti bilesiniz. Bundan başka, subay olarak da yerinizi bilmelisiniz. Padişah düşmanınızdır. Yedi düvel düşmanınızdır. Bana bakın, kimse işitmesin, millet düşmanınızdır” diye nasihatte bulunmuş! (Kaynak: “İnönü’nün hatıraları: Milli Mücadele”, Ulus, 17 Mayıs 1968) Kendimizi kandırmayalım; 29 Ekim 1923’te ilan edilen “cumhuriyet”, millete düşman nazarıyla bakan ve öyle muamele eden bir rejimdi. Cumhurun hassasiyetlerini zerre kadar paylaşmayan ve dahî aşağılayan, efkâr-ı umumiye metelik vermeyen bir diktatörlüktü kurulan. “Vay sen Atatürk’ün kurduğu cumhuriyete nasıl diktatörlük dersin?” diye itiraz edecek olursanız, geçmiş olsun, bizzat Mustafa Kemal de öyle diyordu. Ama Fransızca. Şöyle: “Bugünkü manzaramız (Sene 1930–H.A.) aşağı yukarı bir ‘dictature’ manzarasıdır. Vakıa bir meclis vardır. Fakat dahilde ve hariçte bize ‘dictature’ nazarıyla bakıyorlar.” (Kaynak: Osman Okyar-Mehmet Seyitdanlıoğlu, “Fethi Okyar’ın Anıları: Atatürk, Okyar ve Çok Partili Türkiye”, Ankara: İş Bankası, 1997)
Varlığı ve işleyişi ordunun tahammülüne bağlı olan cumhuriyetin cumhuriyetliği, demokrasinin demokrasiliği sahici değildir. Göstermelikti “cumhuriyet”. İkinci Cihan Harbi’nden sonra konjonktür gereği çok partili sisteme geçildi, ama İsmet Paşa’nın “Subay olarak yerinizi bilmelisiniz… Millet düşmanınızdır…” diye tembihlediği ‘zinde güçler’, milli iradeye sık sık ‘haddini’ bildirerek, “cumhuriyet” gibi “demokrasi”nin de göstermelik olarak kalmasını sağladılar.