30 Ekim 1974. Dün gibi hatırlıyorum, annemin beni telaşla uyandırıp “Başlıyor” dediğini.
Sahur vakti gibi bir vakit.
Kalktım, çocuk odasından çıktım, mutfaktan gelen çay kokusunun sindiği koridordan geçip salona girdim.
Babam ve iki abim (ağabeyim değil abim, çünkü böylesi daha sıcak, daha yakın), televizyon ekranının karşısında oturmuş bekliyordu orada.
“Geldin mi Hakoş?” dedi babam. “Hadi bakalım. Başlıyor artık.”
Elinde çay tepsisiyle annem de son anda yetişti.
GONG!
***
Flashback:
Sene 1967. Cassius Marcellus Clay iken Malcolm X’in kapsama alanına girip Muhammed Ali’ye dönüşen ve bütün dünya Müslümanlarının, bütün dünya mazlumlarının kahramanı olan Dünya Ağır Sıklet Boks Şampiyonu, ringde idman yaparken bir taraftan da gazetecilerle sohbet etmektedir.
“Vietnam Savaşı hakkında ne düşünüyorsun Ali?” diye sorulduğunda, dudaklarından şu mısralar dökülür:
Keep asking me no matter how long
On the war in Vietnam I singi this song:
I ain’t got no quarrel with the Vietkong
Türkçesi, kabaca: Bin kere de sorsanız değişmeyecek şarkım; Vietkong’la (ABD işgaline direnen Vietnamlı savaşçılarla) bir derdim yok benim.
Haber anında bütün ABD’ye yayılır, gazeteler ve televizyonlar Amerikan hayat tarzını korumak için canlarını ortaya koyup savaşan kahraman askerleri arkadan vuran bu bedhahı (!) anında topa tutarlar ve Muhammed Ali, evinin önü de dahil olmak üzere, her yerde vatan haini diye protesto edilir. ‘Rakibimin etrafında şöyle dans ederim, böyle dans ederim… Kelebek gibi uçar, arı gibi sokarım…’ deyip durduğunda problem yoktu, ama 1964’te Sonny Liston’ı nakavt edip dünya ağır sıklet boks şampiyonluğunu kazandıktan hemen sonra düzenlediği basın toplantısında Müslüman olduğunu ilan edeli beri Beyaz-Anglosakson-Protestan Amerikalılar nazarında ‘tu kaka’ydı zaten. Vietkong’la bir derdinin olmadığını da söyleyince, biriken nefret bir anda patlamıştır. Toplumsal linç.