Bazı internet siteleri ve Twitter fenomenleri etrafında yeni bir tür “Reisçilik” şekilleniyor.
Kendilerini Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın has adamları gibi takdim eden ve çoğunun gerçek isimlerini bilmediğimiz bazı tuhaf adamlar sabahtan akşama kadar ırkçı raconlar kesiyor, İslamcılığın fenalıklarından dem vuruyor, fikirlerini beğenmedikleri herkesi vatan haini ajan ilan edip tutuklatmaya çalışıyor, liderin söylem ve eylemlerinin mutlak doğruluğunu ve tartışılmazlığını savunuyor, devletin kutsiyetini vazediyor vs, vs, vs…
“Yerlilik” ve “millilik” diyorlar buna.
Yerine koyacak “yerli” ve “milli” bir kelime bulamadığım için ben şimdilik faşizm diyorum.
Durumun vahametini ifade etmeye yetmiyor ama bu kelime.
Ankara-Tel Aviv yakınlaşmasını eleştirenlerin “devlete şerik koşmak”la itham edilmesi gibi, Ümmet-i Muhammed’in daha evvel hiç şahit olmadığı garabetlerle karşı karşıyayız.
İsmet Özel “Binlerce yılın yabancısı bir ses” diyor ya bir şiirinde; öyle bir şey.
***
Bizim bildiğimiz, tanıdığımız, sevdiğimiz Recep Tayyip Erdoğan, bu yeni tür “Reisçilik”ten berîdir.
AK Parti, hükümet de berîdir.
Bununla beraber, o sapmayı besleyen kimi söylem ve eylemleri de yok değil maalesef.
Diriliş Postası’nda Erdoğan’ı bir hususta eleştirdiğimde AK Parti yöneticisi bir sosyolog (Burası enteresan: SOSYOLOG) bana şöyle bir ‘ders’ vermişti: “Unutulmasın ki siyasette ortaya çıkacak olan mahzurların, krizlerin, anlaşmazlıkların iz’ale yolu yine siyasettir. Dışarıdan akıl verip ayar çekmeye çalışan kim olursa olsun vesayetçidir, cuntacıdır her kim olursa olsun… Biz birilerinin vesayetini bertaraf ederken kendi mahallemizin oligarşisini kurmak için değil, millet iradesi tecelli etsin diye yaptık. Kimse siyasetçilere ayar vermeye kalkışmasın, Hakan Albayrak da dahil.”