Dünkü yazımda, FETÖ ve askerî darbe geleneğine karşı verilen mücadele sayesinde diktatörlük zemininin ortadan kalktığını, “Diktatörlükle suçlanan Erdoğan’ın aslında Türkiye’yi diktatörlük belasından kurtaran adam” olduğunu anlattıktan sonra, Erdoğan’a diktatörlüğü yakıştırmaya devam edip “Ya onların diktatörlüğünün yerine kendi diktatörlüğünü koyarsa?” diye soranlara cevaben şöyle demiştim: “Diyelim ki öyle yaptı… Şahsî diktatörlük kurumsal diktatörlükten iyidir. Erdoğan gidince diktatörlük de biter ve kurumsal diktatörlükten kurtuluşumuz yanımıza kâr kalır.”
Niyetim, ‘ironik bir manevra’ marifetiyle bu tartışmanın saçmalığına dikkat çekmekti; ama bazı çevreler, mezkûr ifadelerimden, diktatörlüğü masum gösterme niyetini çıkarmışlar.
Yok öyle bir şey.
Zaten yazının devamında “müthiş bir demokratik devrim atmosferinin varlığından bahsedilmesi gerekirken konu niçin Erdoğan’ın mevcut veya potansiyel diktatörlüğüne ilişkin iddia veya zanlarla başlatılıp bitirilmeye çalışılır, anlamıyorum” demişim.
Normal çalışan bir akıl, bütün bu yazdıklarımdan, konuyu demokratik devrim olarak gördüğüm ve Erdoğan’a demokratik devrimci nazarıyla baktığım sonucunu çıkarır; “Gerisi hikâye” deyip geçer.
***