İstanbul’da, ABD’li Müslüman bir sivil toplum temsilcisiyle tanıştık. Serde gazetecilik var ya, hemen mülakat yapmaya kalktım. “Yapmayalım” dedi. Niçin? “Birleşik Devletler’e dönüşümde sorun çıkabilir.”
1970’lerin Sovyetler Birliği, Bulgaristan, Doğu Almanya vatandaşları gibi korkuyordu kardeşimiz. Nasıl korkmasın? Bundan birkaç sene evvel New York’a gidip gelmiştim de, orada tanıştığımız bir Türk’ü ben Türkiye’ye döndükten sonra New York Polis Departmanı’ndaki bilmem hangi dedektife hesap vermeye çağırmışlardı, “Türkiye’den gelen misafiriniz konusunda.”
Bildiğin Demir Perde ülkesi olmuş ABD. Hele Obama döneminde!
Harlem’de, Şehid Malcolm X’in kurduğu Tevhid Mescidi’ne gitmiştim. Cuma namazıydı. 8-10 kişilik bir cemaat vardı. Hutbenin konusu, Müslümanlar üzerindeki polis gölgesiydi. New York Polis Departmanı’nın, eyaletteki bütün Müslümanları -çocuk yuvalarındaki bebeleri bile- ajanlar vasıtasıyla takip ettiği ortaya çıkmıştı o günlerde. Bir gazete bunu belgeleyerek kamuoyuna haber vermişti. İmam, hutbede, polis ajanlarının Müslümanlardan seçildiğini, Müslüman’ın kuyusunun yine Müslüman’a kazdırıldığını esefle belirtti. Kimini tehditle, kimini de rüşvetle ajan yapmışlar. Gayriihtiyari sağıma soluma baktım, bu Afro-Amerikalı kardeşlerimizden acaba hangisi hükümetin köpeği diye.