Türkiye sınırına dayanan Bağdadi Grubu (DAİŞ yahut DEAŞ veya IŞİD), şehirlerimize ölüm yağdırıyordu.
Bu korkunç belayı sınırımızdan def etmek için Türk Silahlı Kuvvetleri’nin acilen harekete geçmesi gerekiyordu.
Ne var ki Türk Silahlı Kuvvetleri’nin üzerinde 15 Temmuz’un ağır yükü vardı.
Belini kırabilecek kadar ağırdı bu yük.
O haliyle Suriye cephesine yönelmesi ilk bakışta akıl kârı değildi.
FETÖ ve müttefiklerinin kanlı darbe teşebbüsünden sadece 40 gün sonra…
Subay kadrolarının darmadağın olduğu ve askeriyede kargaşanın hüküm sürdüğü bir dönemde…
Olacak şey miydi bu?
Askerlerimizin hiç tanımadığı bir arazi söz konusuydu üstelik.
O arazide Türk Silahlı Kuvvetleri’ne dayanak teşkil edecek olan Hür Suriye Ordusu unsurlarının kifayetsizliği de cabasıydı.
Ama bıçak kemiğe dayanmıştı işte.
Kemiğe dayanmakla kalmamış, onu kesmeye başlamıştı.
Beklemenin faturası, milletin ödeyemeyeceği kadar kabarık olacağa benziyordu.
İlgili bütün tecrübeler acilen seferber edildi, harekât planı acilen hazırlandı ve ‘Baskın basanındır’ şiarıyla acilen harekete geçildi…