Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve AK Parti, son senelerde “yerlilik-millilik” ve “beka” vurgularıyla beraber “Atatürk” vurgusunu da artırdı. İktidarın yarı resmi yayın organlarında bunlar aynı bağlamda zikrediliyor. Mesela, “Atatürk” zamanında CHP’nin ne kadar “yerli ve milli” bir parti olduğu anlatılarak, iktidarın yerlilik-millilik anlayışının “Atatürkçülük” ile özdeşleştiği ve dolayısıyla iktidarın milli bekayı “Atatürkçülük” ile kaim gördüğü intibaı uyandırılıyor. Aynı medyada -“Atatürk” karşıtlığını da ifade eden- “İslamcılığın” hedef tahtasına konması, bu intibaı kuvvetlendiriyor. MHP ile ittifakın AK Parti’yi milliyetçi ve hatta ulusalcı bir havaya büründürdüğü, en azından milliyetçiliğe ve hatta ulusalcılığa açık hale getirdiği yönünde yaygın bir kanaat de var. Hatta, Bozkurt Efsanesine bir atıf olan ve dolayısıyla düpedüz ırk temelli bir Türklük anlayışını ifade eden bozkurt işareti, MHP’nin AK Parti’ye eklemlenmesi ile beraber, mevcut iktidarın bir sembolü gibi algılanmaya başladı. Koyu milliyetçi ve “Atatürkçü” cereyana direnmek, eski Türkiye’de olduğu gibi yine büyük cesaret işi haline geldi. Bunlara, ‘tartışmalı’ kararların yargıda -yine eski Türkiye’de olduğu gibi- adeta kural haline gelecek kadar çoğaldığı vakıasına da ekleyelim. Bütün bunlar, Danıştay 8. Dairesi’nin Kemalist “öğrenci andı” ile ilgili kararını mümkün kılan atmosferi oluşturdu.