Kıbrıs adasında Rumlara ait “Kıbrıs Cumhuriyeti”nin yanı sıra bir de Türklere ait Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti” (KKTC) var mı? Var. Adanın güneyine hakim olan “Kıbrıs Cumhuriyeti” adanın kuzeyine hakim olan KKTC’yi resmen tanımıyorsa da onun resmî temsilcileriyle resmen müzakerelerde bulunmak suretiyle KKTC’nin kuzeydeki otoritesini kabul etmiş oluyor mu? Oluyor. Avrupa Birliği (AB) tarafından prensipte bütün Kıbrıs’ın hakimi olarak tanınan “Kıbrıs Cumhuriyeti”nin aslında sadece Kıbrıs’ın güneyine hakim olduğu ve adanın kuzeyinde KKTC’nin hüküm sürdüğü gerçeğini AB de kabul ediyor mu? Ediyor. AB Komisyonu ve Avrupa Parlamentosu başkanları, KKTC’nin cumhurbaşkanını meşru ve muteber muhatap olarak tanıyıp onunla görüştü mü? Görüştü. Neydi bu görüşmelerin konusu? Kıbrıs’ta güney-kuzey entegrasyonunun temini idi. AB Genel İşler ve Dış İlişkiler Konseyi’nin 26 Nisan 2004 tarihli beyannamesinde “Kıbrıs’ın yeniden birleştirmesini kolaylaştırmaya” ve “adanın ekonomik entegrasyonu ile iki toplum ve AB arasındaki teması iyileştirmeye özel vurgu” yapılmamış mıydı? Yapılmıştı. Eee? Adanın güneyindeki otorite adanın kuzeyindeki otoriteyi hiçe sayıp ada çevresindeki enerji kaynakları üzerinde kendi başına tasarrufta bulunmaya kalkışarak husumeti besliyor, ayrılığı gayrılığı derinleştiriyor, çatışmaya davetiye çıkarıyor, adanın kuzeyindeki otorite ise bu nobranlığa iş birliği teklifiyle karşılık veriyor; ama AB ‘Beraber çalışalım’ diyen Türk tarafının tavrını değil ‘Çatışalım’ diyen Rum tarafının tavrını destekliyor; üstelik, KKTC’nin uzlaşmacı tavrını paylaşan Türkiye’ye karşı yaptırım kararı alıyor… Ne oldu “adanın ekonomik entegrasyonu ile iki toplum ve AB arasındaki teması iyileştirmeye özel vurgu” muhabbetine? *** KKTC Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı, Rum mevkidaşı Nikos Anastasiadis’e, ada etrafındaki hidrokarbon kaynaklarının araştırılması ve işletilmesine yönelik -BM ve AB’nin gözetiminde- ortak bir komisyonun kurulmasını teklif etti; “hidrokarbon konusunu bir çatışma alanı olmaktan çıkarıp verimli bir işbirliği alanına dönüştürelim” dedi… Adanın ekonomik entegrasyonunu ve iki toplum arasındaki teması iyileştirmeyi arzu edip de bu teklife kayıtsız kalmak ne mümkün? AB, bu teklife kayıtsız kalarak ve Rum tarafının bu teklifi geri çevirmesine çanak tutarak, Kıbrıs’ta esasen entegrasyonu değil Rumların Türklere tahakkümünü hedeflediğini bir kere daha ortaya koymuş oldu. Kıbrıs’taki garantörlük statüsü uluslararası hukukun teminatı altında olan Türkiye’nin bu statüye dayanarak Kıbrıslı Türklerin Doğu Akdeniz’deki hakkını hukukunu korumasına AB’nin verdiği yaptırım cevabı da o kötü niyetin bir ifadesi olarak kayıtlara geçmiştir. *** İki kesimli bir ada ve o adanın etrafındaki sularda enerji kaynakları var… Adadaki iki kesimin el ele vererek o kaynakları beraberce değerlendirme ve beraberce zenginleşme imkânı var… Bu gerçeğin gereğini yaparak bu imkânı değerlendirmek dururken çatışmacı siyasette inat eden, herkesin kazanacağı bir yola girmek dururken herkesin kaybedeceği bir yol açmayı tercih eden Güney Kıbrıs yönetimi ve Avrupa Birliği, rasyonalitenin içine tükürüyor. ‘Biz Doğu Akdeniz’de Türklerle ancak bilek güreşi için el ele veririz’ mi diyorlar? Öyleyse Türkiye’nin bileğine kuvvet!.