Türkiye, PKK/PYD-YPG’li teröristlerle mücadelesinde birbirinden önemli mevziler kazandı; hem sahada hem masada. Barış Pınarı Harekâtı’nda elde edilen başarılar ve o sayede ABD ve Rusya ile ayrı ayrı varılan güvenli bölge mutabakatı, Suriye’nin Türkiye sınırındaki 444 kilometrelik terör hattını güvenlik hattına dönüştürecek inşaallah. Harika. Peki PKK’yı lanetleme konusunda devletin gerisinde kalmayan ve PKK’lı teröristlerle mücadeleyi sonuna kadar destekleyen Kürtlerin bir kısmı niye mahzun? Galiba, terörle mücadele çerçevesini aşan bazı söz ve davranışlar yüzünden. *** Türkiye’nin PKK/PYD-YPG’li teröristlerle mücadelesinde ne kadar başarılı olduğunu anlatırken konuyu “Kürt devleti”nin -terör devleti değil “Kürt devleti”nin- kurulamayacağı sonucuna bağlayan televizyon yorumcuları var mesela. Dahası, bağımsızlık referandumu sürecinde Irak Kürdistanı Bölge Yönetimi’ne karşı devletçe alınan olağanüstü sert tavrın acı hatırası var. “Türkiye’nin esas derdi terör değil Kürtlerin uluslararası siyasi kazanımları” propagandasına tutulan ve “Öyle olmasaydı, PKK’ya tavır koyduğu ve Türkiye ile adeta stratejik ittifak kurduğu halde Barzani’yi de tehdit ederler miydi?” dedirten çanak var. Afrin’de, Kürtlere “Bu işte bu!” dedirtecek bir düzenin kurulmamış olması, kurulmuşsa da o düzenin iyi tanıtılmamış olması meselesi var bir de. Bu meselenin üstüne tuz biber eken “Suriye’deki Kürt illerine iki milyon mülteci yerleştirilerek oraların nüfus yapısı değiştirilmek isteniyor” algısı da var. *** Önümüzdeki dönemde hükümetin en önemli gündem maddelerinden biri, Kürtlerin hatırı sayılır bir kısmının (içeride ve dışarıda) kafalarındaki soru işaretlerini gidererek onların güvenini kazanmak -veya tazelemek- olmalıdır.