Mart 2011’de Der’a şehrinde bir grup çocuğun işkenceden geçirilmesine tepki olarak başlayan ve birkaç hafta içinde Suriye sathına yayılan rejim aleyhtarı nümayişler genellikle Cuma namazlarından sonra yapılırdı. Bu nümayişlerde Kelime-i Tevhid ve Tekbir eşliğinde hürriyet ve adalet talep edilirdi. Sivil bir hareketti bu. Silahlı bir devrim hareketi daha yoktu ortada. “IŞİD” filan da yoktu; “I”sı bile yoktu “IŞİD”in. Mezhepçilik söz konusu bile değildi muhalefet saflarında. İran aleyhtarlığı da söz konusu değildi. Bilakis; rejime karşı yürüyenler, 2006’daki “33 Gün Savaşı” sırasında İran’a bağlı Lübnanlı Şii milislerle dayanışma gösterileri yapanların, onlar İsrail’e darbe vurdukça mutluluktan uçanların, “Vur Hizbullah vur, Telaviv’i vur!” diyenlerin ta kendileriydi. Demek ki “Direniş Hattı”nın tehlikeye girmesi de söz konusu değildi. İran devleti buna rağmen rejim muhaliflerine şiddetli bir husumet duydu ve barışçıl protesto gösterilerinin rejim kuvvetleri tarafından kana bulanmasını teşvik etti.