Anadolu Platformu’nun Afyonkarahisar’da düzenlediği İSLAM DÜNYASI: BİRLİKTELİK MODELİ VE GELECEK PERSPEKTİFİ konulu sempozyumda konuşan eski (bu “eski”ye alışamadım gitti) Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez, Türkiye olarak son 15 yılda Alem-i İslam’ın umudu haline geldiğimizi, fakat bunun gereğini yapmakta yetersiz kaldığımızı söyledi.
Kurban ve yardım paketleri götürdüğümüz İslam ülkelerine âlim, düşünür, şair götüremediğimizi; ilmi, marufu, barışı yayamadığımızı belirtti.
Yardım paketlerinin yanı sıra adalet ve merhameti de taşımak zorunda olduğumuzu vurguladı.
“İslam dünyası selam ile İslam’ı birleştirmeden, eman ile imanı birleştirmeden istikbale yürüyemez” dedi.
Bu yürüyüşte yer almak ve hele onun başını çekmek için gerekli olan ilk şartı da zikretti: “Burada bize düşen en büyük vazife, İslam’ın çocuğu olduğumuz şuuruna ererek, İslam’ın çocuğu olduğumuzun şuurunda olarak -ve diğer bütün aidiyetlerimizin farkında olarak ama onları asla İslam ümmetine mensubiyetin önüne geçirmeden- hareket etmektir. ”
***
Sonra da şu müthiş kıssayı anlattı Mehmet Hoca: Mescid-i Nebevi’de Sahabe’den bir halka oluşmuş.
Halkanın yanında Sahabe’den bir kişi de mescidin direğine yaslanmış oturuyor.
Halkada oturan Sahabiler birbirlerine şöyle bir teklifte bulunuyorlar: “Herkes hasebini ve nesebini, soyunu sopunu bize anlatsın. ”
Birisi “Tabii” diyor, “Ene min Temîm (Ben Temîm kabilesindeninm); İbn-u Fulan İbn-u Fulan İbn-u Fulan… (Falan Oğlu Falan Oğlu Falan…)” Diğeri diyor ki: “Ene min Evs; İbn-u Fulan İbn-u Fulan İbn-u Fulan…”
Bir başkası “Ene min Kureyş, eşref-un nas (İnsanların en şereflisi); İbn-u Fulan İbn-u Fulan İbn-u Fulan…”
Direğe yaslanmış olan Sahabi’ye, Selman-ı Farasi’ye dönüyorlar; diyorlar ki: “Yâ Selmân! Ve mâ hasebuke ve mâ nesebuk? (Ey Selman! Senin hasebin ve nesebin nedir?)”
O da diyor ki: “Ene Selmân İbn-ul İslam (Ben İslam Oğlu Selman’ım). ”
Sonra gözü dolarak diyor ki: “Ben dalaletteydim, Allah beni Resul-i Ekrem’le hidayete erdirdi.Ben köleydim, Allah beni onunla özgürleştirdi. Benim hasebim nesebim, soyum sopum budur.”
Uzaktan Hazret-i Ömer bu sahneye şahit oluyor.
O da yaklaşıyor, “Benim de hasebimi nesebimi öğrenmek istiyor musunuz?” diye soruyor.
“Evet” diyorlar.
“Ben de İslam Oğlu Ömer’im, İslam Oğlu Selman’ın kardeşiyim.”
Zannediyorum, biz, yeryüzünde iki milyara yaklaşan Müslümanlar olarak, İslam’ın çocuğu olmayı en büyük şeref olarak kabul ettiğimiz zaman, buna inandığımız zaman, buna iman ettiğimiz zaman; diğer bütün farklılıklarımızın hiçbirisini İslam ümmetine mensubiyetin, İslam ailesinin çocuğu olmanın önüne geçirmediğimiz zaman; işte o zaman selamı da inşa ederiz, emanı da inşa ederiz; o zaman vahdeti de kurarız ve o zaman bu vahdet içinde istikbale yürürüz.
***
Hay Allah razı olsun.