Köklü Değişim Dergisi, 2017’de İstanbul’da “Dünya Hilafete Neden Muhtaç?” konulu bir konferans düzenleyecekti.
Bu konferansta Mahmut Kar, Abdullah İmamoğlu, Musa Bayoğlu ve Osman Yıldız konuşacaktı.
Mülki idare, konferansa izin vermedi.
Üstelik Kar, İmamoğlu, Bayoğlu ve Yıldız’a, “terör örgütü (Hizb-ut Tahrir) üyeliği / propagandası” suçlamasıyla dava açıldı.
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nın ilgili mütalaası üzerine 30 Kasım 2020’de bu köşede şunları yazmıştım:
Davanın konusu, Hizb-ut Tahrir’in “amaç ve stratejileri kapsamında etkinlik” organize etmek.
Nedir Hizb-ut Tahrir’in amacı? Hilafeti geri getirmek.
Stratejisi nedir? Müslüman halkları bunun gereğine ikna etmek, bu davaya kazanmak.
Etkinlikleri nelerdir? Kitap basmak, dergi çıkarmak, bildiri yayımlamak, konferans düzenlemek ve zaman zaman barışçıl nümayiş (gösteri) yapmak.
İfade hürriyeti ve barışçıl gösteri hakkı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın teminatı altındayken bunları terör kapsamında değerlendirmek nereden çıktı peki?
Anayasa Mahkemesi’nin Hizb-ut Tahrir’le ilgili bir kararında “terör örgütü olarak kabul edilmesine ilişkin olarak ilgili ve yeterli bir değerlendirme yapılmamıştır” deniliyor ve derece mahkemelerinin kararlarının “özünde bazı şablon cümlelerin tekrarı”na dayandığına dikkat çekiliyor ya; işte o “şablon cümleler”den çıktı.
Hilafeti ihya mücadelesinde şiddeti kesinlikle benimsemeyen, bunu kategorik olarak reddeden bir örgütten bahsediyoruz.
Nitekim, Hizb-ut Tahrir’e terörist deyip duran yargı kurumları da onun şiddete bulaştığını ileri sürmüyorlar.
Ya ne yapıyorlar?