Erdoğan ve Bahçeli, anlaşmazlık konusunun büyüklüğüne küçüklüğüne bakmadan kıyasıya didişmeyi, bağıra çağıra kavga etmeyi seviyor. Kılıçdaroğlu ve Akşener de öyle. Rakiplerine yüklenirken onlarla alay etmeyi, onları tahkir etmeyi, onlara ‘laf sokmayı’ da seviyor bu siyasetçiler. Böyle yaptıkça kopan alkış tufanlarını çok önemsediklerini zannediyorum. Halbuki o alkış tufanları genellikle nezaket icabı koparılıyor. İlgili konuşma metinlerini yazan zevatın ‘Burada alkış tufanı kopacak’ dediğinin belli olduğu, hatiplerin de tonlamalarıyla yahut bakışlarıyla ‘Şimdi!’ dediği yerlerde -hararetin yahut hakaretin ayyuka çıktığı anlarda- kopuyor alkış tufanları. (Amerikan komedi dizilerindeki kahkaha efekti gibi bir şey. ) *** Güler yüzlü bir ağır başlılıkla öne çıkmak, nezaket ve zarafetle takdir toplamak, tatlı bir dil ve yumuşak bir üslupla konuşarak alkış almak -hem de daha içten bir alkış almak- da mümkün. Nereden biliyoruz? Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu’na gösterilen teveccühten biliyoruz. Hiç gündemde değilken üç-beş ayda Türkiye siyasetinin en popüler figürlerinden biri haline geldi Karamollaoğlu.