Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri ve bunların paralı askerleri, Katar’ı ablukaya aldı.
Gerekçe: Katar’ın “teröristlere” (Hamas ve İhvan-ı Müslimin’e) desteği... Katar medyasında “bölge ülkeleri aleyhinde” (Riyad ve Dubai yönetimlerine eleştiri mahiyetinde) yayınların yapılması…
İsrail Savunma Bakanı Liberman “Katar krizi bizim için büyük bir fırsat” diye bayram ediyor tabii.
Korkunç bir utanç bulutu kaplıyor Arap Yarımadası’nı, Basra Körfezi’ni, İslam dünyasını.
Türkiye ve Kuveyt hükümetleri bu bulutu dağıtmak için öne atıldı.
Cenab-ı Hak gayretlerini bereketlendirsin.
***
Çok ince bir mesele, biliyorum.
İtidalli hareket etmeye, taşımakta zorlanacağı kadar ağır bir yük almamaya, Katar’ı da taşıyamayacağı bir yükün altına sokmamaya çalışan hükümetimizi anlıyorum ve krizin iki tarafını da hoş tutmaya matuf resmî açıklamalardaki serinkanlılığı saygıyla karşılıyorum.
Gene de biraz üşütüyor beni bu serinkanlılık.
Katar’dan bahsediyoruz Yâ Hû!
Katar’dan…
Türkiye’nin en sıkı dost ve müttefikinden…
Bize, topraklarını askerlerimize açacak kadar güvenen -ve hiç şüpheniz olmasın ki bu nedenle de hedef alınan- sevgili yoldaşımızdan…
“Katar’a sahip çıkmaya azimli olduğumuza dair bir laf etmenin hiç mi imkânı yok?” diye kendi kendime söyleniyordum ki, Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan “Katar’la ilişkilerimizi geliştirmeye devam edeceğiz” açıklaması geldi.
Hele şükür…
İçimi ısıtan asıl gelişme ise sosyal medyadaki Katar’la dayanışma kampanyaları (#TurkeywithQatar, #TurkiyeKatarKardestir gibi) ve bu kampanyalara gösterilen muazzam ilgi oldu.
Katar’a müthiş bir vefa, Katar’ı ablukaya alanlara müthiş bir öfke seli…
Tepkilerde şu hassasiyetleri okuyoruz: