Ankara 24. Ağır Ceza Mahkemesi’nden çağırdılar, dün sabah “Hayırdır inşaallah” diyerek gittim. Hakim Bey, telefonumu usulsüz dinleyen ve İHH Başkanı Bülent Yıldırım’la yaptığım bir telefon konuşmasını suç delili sayarak bana terör örgütü üyeliği isnat etmeye kalkışan FETÖ’cülerden şikâyetçi olup olmadığımı ve ilgili davaya katılmak isteyip istemediğimi -usulen- sordu. Tabii ki “Şikâyetçiyim ve davaya katılmak istiyorum” dedim. *** Malum; FETÖ’cüler, başta Recep Tayyip Erdoğan olmak üzere çok sayıda siyasetçi ve bürokrata, başta Bülent Yıldırım olmak üzere çok sayıda sivil toplum önderine, ayrıca farklı kesimlerden çok sayıda gazeteci ve yazara kurdukları bir kumpasla, F. Gülen’in mevcut ve potansiyel muhaliflerini terörist yahut casus yaftasıyla zindana tıkıp FETÖ rejiminin önünü açmak için muazzam bir hazırlık yapmışlardı. 17-25 Aralık darbe teşebbüsleri geri püskürtülüp “Paralel Devlet Yapılanması”nın üstüne gidilince bu tezgâh -da- ortaya çıktı ve kumpasçıların aşağılık hevesleri kursaklarında kaldı. Üstelik, bizi tıkmak istedikleri zindanlara kendileri girdiler ve bizi yargılamak istedikleri mahkemelerde şimdi kendileri yargılanıyorlar. Yargılanırken de yargıç pozlarındalar ama; “Selam-Tevhid’te kumpas” iddiasını reddedip, kumpas kurdukları kişilerin terörist yahut casus olduğunu ileri sürmeye devam ediyor, mahkeme heyetine utanmadan ‘Bizi değil onları yargılamanız gerekir’ diyorlar. Yıllardır en ufak bir pişmanlık emaresi göstermiyorlar.