Ne Ahmet Altan ve Nazlı Ilıcak’ın askerî darbe destekçisi olduğuna inanıyorum, ne de Mümtazer Türköne’nin silahlı terör örgütü üyesi olduğuna. Bu yazarların senelerdir demir parmaklıklar ardında olmasını içime sindiremiyorum. Evet, 17-25 Aralık sürecinde ve sonrasında -15 Temmuz hain darbe teşebbüsü ve katliamına kadar- yanlış yerde durdular, o zamanlar “Paralel Devlet Yapılanması” diye andığımız FETÖ’nün medya organlarında iktidara yüklendiler (Ahmet Altan’ın oralarda pek görünmediği şerhini düşelim); ama o zamanlar o medya organları legaldi ve oralardan iktidara yüklenmenin bir gün suçlu ilan edilmek için yeterli delil sayılacağı kimsenin aklına gelmezdi. Terör elebaşı F. Gülen’i mürşit kabul ettiğine, onun yoluna baş koyduğuna ihtimal verilemeyecek kimselerden bahsediyoruz burada. Şayet 17-25 Aralık’a şu veya bu saikle destek vermek başlı başına suç sayılıyorsa, o süreçte genel merkezdeki saatlerini “17. 25”e ayarlayan MHP’yi ne yapacağız? Ve öyleyse Mümtazer Türköne niye 15 Temmuz’dan evvel tutuklanmadı? İktidara -muhtemelen şahsî meseleler nedeniyle- buğzeden Türköne’nin o süreçte Erdoğan hakkında kullandığı fevkalade ağır ve çirkin ifadeler yenilir yutulur gibi değil, ama silahlı terör örgütü üyesi olmak başka bir şey. Ahmet Altan ve Nazlı Ilıcak, darbe teşebbüsünü önceden bildikleri ve destekledikleri gerekçesiyle tutuklandılar, yargılandılar, mahkûm oldular. Halbuki buna delil olarak gösterilen televizyon programı tam tersine işaret ediyor. Darbe teşebbüsünden bir gün evvel yaptıkları o televizyon programında, askerî darbe yolunda kullanılabileceğini söyledikleri EMASYA’yı eleştirdiler ve üç sene sonra yapılması öngörülen seçimlerde iktidarın halinin ne olacağına dair mülahazalarda bulundular.