Beşşar Esed, Suriye Devlet Başkanlığına geldiği 2000 senesinden 2011’e kadar reformcu -en azından reforma meyilli- bir lider olarak kabul ediliyordu. Demokratik bir hukuk devleti inşa etme arzusunda olduğu zannediliyordu Esed’in. Bilhassa iktidarının ilk yıllarında attığı bazı adımlar hayra yoruluyor, Baas rejiminin halka mutat baskıları devam etse de bunlar tünelin ucunda görüldüğü var sayılan ışığın telkin ettiği ümidi bastıramıyordu. O mutat baskılar Esed’e mal edilmiyor, bilakis “Esed’e kalsa bunlar hemen sona erer” deniyordu. Esed’in yapmak istediği reformlara çevresindeki oligarkların mani olduğu algısı vardı. “Ama günü geldiğinde onların hepsinin ipini çekecek”ti Esed. Derken Der’a olayları başladı. Suriye çapındaki nümayişler… Nümayişlere kanlı müdahaleler… O kanlı müdahalelere rağmen nümayişlerin büyüyerek devam etmesi… “Sabrımız taşıyor; reform istiyoruz ve reformu hemen şimdi istiyoruz!” mesajını veriyordu halk. Esed, olaylar başladıktan iki hafta sonraki -ilk- konuşmasında buna cevap verirken, kendisiyle ilgili ümitlerin köküne kibrit suyu döken şöyle bir cümle kurdu: “Benim reform yapmak istediğim fakat etrafımdaki kimselerin buna karşı çıktığı söyleniyor; halbuki onlar beni mütemadiyen reforma yönlendirmeye çalışıyorlar, ben ise ‘Bugünden yarına reform olmaz’ diyorum. ” Sonrası, bizzat Esed’in emirleriyle katliam üstüne katliam… Hal bu iken, Esed’in yedi senedir takip ettiği vahşet yoluna dikkat çekip Esed’siz Suriye’nin gereğine işaret eden hükümete “Esed’le can ciğer kuzu sarması değil miydiniz? Ne oldu da böyle 180 derece döndünüz?” diye sorabilenlerin olması ne acayip.