Zimbabve’nin Rodezya (Önce İngiliz sömürgesi, sonra İngiliz azınlığa dayalı bağımsız devlet) olduğu ve beyaz ırkın üstünlüğü anlayışıyla yönetildiği zamanlarda, ülkedeki ekilebilir toprakların çoğu yerli halkın elinden alınıp beyaz azınlığa peşkeş çekilmişti. 1980’deki devrimle devlet başkanlığına gelen Robert Mugabe’nin başlıca vaatleri arasında bu toprakların yerli halka iadesi de bulunuyordu. Ne var ki Mugabe o vaadini gerçekleştirmek için 20 sene beklemek durumunda kaldı. Güçlü bir rivayete göre bunda Nelson Mandela liderliğindeki Güney Afrikalı devrimcilerin ‘Aman acele etme! Siyahlar yönetime geldi mi beyazların hakkı hukuku kalmaz algısı doğarsa bizim devrimimiz zora girer. Sahip oluğumuz uluslararası destek azalır. Apartheid rejiminin dayanma gücü artar. Ne olur bizim zaferimizi bekle’ ricası da etkili oldu. En önemli etkenin ise İngiliz siyaseti olduğu muhakkak. Zimbabve’deki beyaz azınlığın hamisi pozisyonundaki İngiltere bu işin ertelenmesi ve “sağlıklı bir süreç” içinde gerçekleştirilmesi şartıyla Zimbabve’ye finansal destek vaadinde bulunmuştu. 1994’te Güney Afrika Cumhuriyeti’nde “Apartheid” (ırk tefriki) resmen sona erdi, Hollanda kökenli “Afrikaans” azınlığının diktatörlüğü çöktü, yönetime yerli halkın ezici çoğunluğunun desteklediği Afrika Ulusal Konseyi (Mandela’nın partisi) geldi.