Bir yanda iktidarı hayli örselenmiş, kendini toplumun çeşitli kesimlerinden daha yukarıda gören, seçkinci bir bakışın ve “aydınlanmışlık” konumunun temsilcisi sayan bir sınıf var. Diğer yanda oy verdiği parti iktidarda olsa bile varlığını koruma kaygısı bir an eksilmeyen toplumsal kesimler var. Kaygılarının ne kadar gerçekçi olduğu 15 Temmuz gecesi ortaya çıktı ve onlar o gece canları pahasına sokağa indiler. Sınıfsal bir ayrışma bu. İktidardaki partiye ve varlığını koruma kaygısı sürüp gidenlere karşı, kimi muhalif kesimlerin yaklaşık son dört yıldır yapmaya çalıştığı şey ise şu: Esasen burjuva merkezli bir direniş oluşturmak ve buna, etnisite ve mezhep üzerinden, kendi restorasyon çabalarına destek ve dayanak oluşturacak kimi kesimleri dahil etmek arayışı. *** En fenası da özenle ve her tür irrasyonalizme bel bağlayarak şeytanlaştırdıkları “iktidar” kavrayışı 19. yy’ın ürünü. Bu tasarım 21. yy’ın, ne Wallerstein’in daha yeni altını çizdiği “kaotik belirsizlik” tanımıyla, ne daha önce örneklediğim Foucaultcul iktidar kuramıyla örtüşmüyor örnekse. Ne gam! Burjuvazimiz, kuramsal doymuşluğu eşliğinde, bir Avrokomünistin içinden bile -son çözümlemede- bir Kemalistin ya da bir darbe çağırıcısının doğduğu düşünsel bir gerileme, akıldışı bir restorasyon düşlemi içinde.