Doğduğum ve çocukluğumu geçirdiğim Beyoğlu’nun benim için çok farklı bir anlamı var. Bir yanda Neve Şalom Sinagogu, diğer ucunda Aya Triada Rum Ortodoks Kilisesi ve farklı noktalarındaki güzel camileriyle çok kültürlü, çok zengin ve etkileyici bir yer.
Kitapçılar, kafeler, lokantalar, galeriler, kültür merkezleri, sinema salonları, mağazalar hepsi birlikte Beyoğlu kültürünü oluşturuyor. İstanbul’un bir dönem kimliğinde önemli yer tutan Ermeni, Rum ve Levanten mimarların eserleri, şık apartmanlar gerçek anlamda bir görsel şölene dönüşüyor. Beyoğlu’nun tarihî merkezi, her dönem dinamik bir yer oldu.
Ancak son yıllarda yapılan bakım ve restorasyon çalışmalarıyla daha şık ve cezbedici hâle geldi. Bir ucu İstiklal Caddesi, diğer tarafı Karaköy’e kadar uzanan bir güzergâhtan söz ediyorum. Galata Kulesi, hiç kuşku yok ki İstanbul silüetinin en değerli yapılarından.
Stili, mimari özellikleri ve konumuyla eşsiz. Bizans, Ceneviz, Latin, Osmanlı gibi köklü uygarlıkların izlerini taşıyan bu olağanüstü mekânda Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy’un yemek davetiyle bir araya geldik. Bakan Ersoy, gazete ve televizyonların yayın yönetmenleri ile bazı köşe yazarlarına Galata Kulesi’nde ve Beyoğlu’nda tamamlanan restorasyon çalışmalarını anlattı, turizmin son durumuyla ilgili bilgiler verdi.
Bakanla üst katta, külahın hemen altında yemek yedikten sonra Galata Kulesi’ni son hâliyle gezdik. Bu tip ikonik eserlerin restorasyonunu yapmak çok zordur, genellikle yıllar alır. Restorasyondan sonra binanın klasik özelliklerini içinde de hissedebilecek miyiz diye merak ediyordum.
İçi hayli farklı olmuş, daha modern, sade bir yapıyla karşılaştım. Külahın içinde biraz İskandinav ülkelerindeki gibi bir stil tercih edilmiş. Bakan Mehmet Ersoy, çalışmalar sırasında ciddi zorluklar yaşadıklarını, yapıyı beton yüklerden kurtarmak için çok uğraştıklarını anlattı.