Türk lirasının değeri, Türkiye’nin gücü ve potansiyeliyle örtüşmeyecek derecede düşük kaldı. Üstelik gelişmekte olan diğer ülke para birimleriyle mukayese ettiğimizde TL üzerinde aşırı yüksek bir baskı oluşuyor. Türkiye’nin ve şirketlerin borç yükünü ağırlaştıran bu durumdan kurtulmak zorundayız. Kısa vadede hiç değilse sorunu hafifletecek adımlara ihtiyacımız var. Ticaretimizi büyük oranda Avrupa Birliği ile gerçekleştiriyoruz. Bu anlamda Avrupa Merkez Bankası’nın kararları ve Avrupa ülkelerinin ekonomik tercihleri bizi doğrudan etkiliyor. Diğer taraftan yükümlülüklerimizin önemli bölümü dolar cinsinden belirleniyor. ABD Merkez Bankası’nın faiz ve para politikaları da bu yönüyle önemli. Amerikan Merkez Bankası FED’in faiz artırımına gitmesi dolara yönelik talebin artmasına neden oluyor. Bu durum küresel çapta kaynak akışının yavaşlaması sonucunu doğuruyor. Bu durum Türkiye’nin de arasında bulunduğu gelişmekte olan ülkeler üzerinde daha büyük baskı oluşturuyor. Çünkü para bir anlamda evine dönme eğilimin giriyor. Ülkemizin bir sorunu da kısa vadeli dış yükümlülükleri ve risk primlerinin (CDS) yüksek, birikimlerinin ise düşük olmasıyla ilgili. Türk lirası son aylarda dolar karşısında yüzde 10’un biraz üzerinde değer kaybetti.
Türkiye’nin dolarizasyon sarmalından bir an önce uzaklaşması gerek. İnsanların dolarla doğrudan işi olmasa da maliyetlerin büyük kısmı döviz cinsinden oluştuğu için herkes şu veya bu şekilde etkileniyor ve doların seyrini takip ediyor. Türk lirasının dolar karşısındaki seyri ekonominin en önemli performansı gibi algılanıyor. Ülkemizin her anlamda daha öngörülebilir bir ülke olması diğer önemli şart. Orta ve uzun vadede hangi gelişmelerin yaşanacağının kestirilemediği, riskli ülke algısını kırmak bizim elimizde. Ekonominin oyuncuları, içeride ve dışarıdaki yatırımcılar geceden sabaha alınan kararların sürpriziyle karşılaşmamalı. “Türkiye” mar...