İran-Irak savaşında en fazla kaybeden ülke biz olduk. Suriye’nin bölünmesi ve parçalanmasının en ağır faturası ülkemize çıktı. Azerbaycan-Ermenistan arasındaki savaşın en ciddi mağdurlarından biriyiz.
Arap Baharı, Balkanlar’daki istikrarsızlık, Doğu Akdeniz’deki yüksek tansiyon hep bizi vurdu. Korkarım benzer şeyleri Ukrayna- Rusya krizinde de yaşayacağız. Rusya’nın, güvenlik endişelerini gerekçe göstererek Ukrayna topraklarına girmesiyle başlayan çatışmalar bir kez daha merkezinde bulunduğumuz bölgeyi felakete sürüklüyor.
Moskova’nın Ukrayna’yı açıkça işgal etmesi, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in “Ukraynalılar diye bir halk yoktur” demesi Türkiye’nin kabul edebileceği şeyler değil. Moskova’nın egemen bir ülkeyi işgal edip, parçalara bölmesi uluslararası hukuka bütünüyle aykırı eylemler. Putin’in uzun konuşmasında belirttiği gibi her ülke, tarihî olaylar ve geçmişte kalan tartışmalar üzerinden sınırları yeniden belirlemeye kalkarsa dünya haritasını yeniden çizmek gerekir.
Anlaşmazlıklardan doğacak çatışma ortamı küresel bir felakete yol açar. Türkiye, bu krizde mutlaka dengeli ve hassasiyetleri iyi okuyan bir yöntem izlemeli. Ankara, ABD ve İngiltere gibi doğrudan Moskova’yı hedef tahtasına oturtup düşmanca bir yaklaşım içine giremez.
Türkiye uluslararası hukuka uygunluk çerçevesinde, tarafsız ve dengeli bir tutum alarak çıkarlarını maksimum düzeyde korumalı. Türkiye’nin Ukrayna ve Rusya ile neredeyse stratejik düzeyde yakın ilişkileri var. Rusya, Türkiye’nin en fazla ithalat yaptığı ülke.