Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Donald Trump ve kasım ayındaki seçimde yarışacağı Demokrat Parti adayı Joe Biden dün ilk televizyon tartışmasında karşı karşıya geldi. Programdan sonra “Ne düşünüyorsunuz?” diye sorduğum Amerikalılar arasında “Bu kez oy kullanmayabiliriz” diyenler çoğunluktaydı. Tartışmayı izlemek üzere merakla ekran başına geçenler kendi hayatlarıyla ilgili konularda adayların ne yapacağını öğrenemeden 1.5 saatlik yayın sona erdi. Tepkilerinden, hayal kırıklığı ve kızgınlık hissettim. Hakaret, küçümseyici ifade, dalga geçme, söz kesme, kaba ifade, liderlerin tartıştığı bir programda olmaması gereken her şey vardı. Seviyesizlik zirveye çıktı.
ABD gibi birçok alanda söz sahibi kritik bir ülkeyi yönetmeye soyunan adayların durumu düşündürücüydü. Hukuk, demokrasi ve insan hakları alanında referans olarak konumlanan bir ülkenin dünya ortalamalarının bile altına indiğini görmek insanı şaşırtıyor doğrusu. “Peki ABD’nin seçiminden bize ne” diyebilirsiniz ancak dünyanın en güçlü ülkesi olması nedeniyle ABD’nin iç dinamikleri ve başkanın kim olacağı bütün ülkeleri şu veya bu şekilde ilgilendiriyor.
Pompeo ne aldı?
ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo, Doğu Akdeniz’de tansiyon çok yükselmişken son bir ayda ikinci kez Rum-Yunan muhataplarıyla görüşmek üzere önce Güney Kıbrıs’a sonra da Yunanistan’a gitti. Türkiye’ye uğramadan da bölgeden ayrıldı. Hareketinden önce “Atina-Washington ilişkilerinde olağanüstü ilerlemeler sağlandı, Yunanistan bölgede istikrarın belkemiği” gibi laflar etti. Yunanları öyle övdü ki onların yerinde olsam “Biz acaba ABD’ye ne verdik!” diye kuşkulanırdım.
Nitekim Atina ve Selanik’te gösteriler yapan Yunan solcuları, Pompeo’nun ziyaretini protesto etti. ABD’nin Dedeağaç’ta Türkiye’ye karşı tank gösterisi yapması, yükselen tansiyonu fırsata çevirip Girit ve Batı Trakya’yı silah deposuna dönüştürmesi, Yunanistan’ı Türkiye ve Rusya’ya karşı atlama taşı yapmasının alkışlanacak bir tarafı olmadığını, umarım Yunan kamuoyu çok geç olmadan anlar.
Hayvanlar Günü