Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, tarihin ve önyargıların fazlasıyla etkisinde kalmış bir isim. Tecrübe eksikliği ve sık sık hırsına yenik düşerek ölçüsüz açıklamalar yapması büyük dezavantajları. Doğrularıyla yanlışlarıyla, Fransa’nın önceki cumhurbaşkanları Charles De Guaulle, François Mitterand, Jacques Chirac büyük devlet adamlarıydı. Macron; tarzı, çıkışları ve politikalarıyla, Elysees Sarayı’nda bulunduğu makamı dolduramıyor. Avrupa Birliği’ni dizayn etmeye çalışıyor. Bir yandan ABD’yi oyunun dışında tutup diğer taraftan Almanya’yı dizginlemeye uğraşıyor. “NATO’nun beyin ölümü gerçekleşti” diyerek NATO’yu itibarsızlaştırıyor.
AB çerçevesinde NATO’ya alternatif bir yapı kurmaya çalışıyor, Türkiye’yi ittifak içinde yalnızlaştırmayı deniyor. Libya’da darbeci Hafter’in illegal eylemlerini destekliyor, Birleşik Arap Emirlikleri gibi bölgeyle hiçbir ilgisi olmayan bir ülkenin Hafter’i silaha boğmasına seyirci kalıyor. Meşru hükümet ile yasal askeri işbirliği yapan Türkiye’yi tehdit ediyor…
Afrika’da sömürgeleri üzerinde baskı kuruyor, bir dönem nüfuz alanında olan Lübnan ve Suriye’yi tekrar kontrol altına almak istiyor. Macron son dönemde nereye baksa Türkiye’yi görüyor; Libya’da, Suriye’de, Irak’ta, Akdeniz’de, Kıbrıs’ta Türkiye var. Ankara dış politikada sorunlar yaşasa da Cumhurbaşkanı Erdoğan uzun süredir oyun kurucu liderler arasında.
Macron kendi ülkesi Fransa’nın ise yeterince etkin olamadığı kanısında. Fransa’nın Doğu Akdeniz’de Türkiye ile Yunanistan’ı karşı karşıya getirecek bir oyun kurmasının ardında da bu hırs ve şartlanmışlık var. Fransa, geçmişte Ermeni ve Kürt meseleleri üzerinden Türkiye’ye parmak sallamıştı. Fransız milletvekilleri, kendi parlamentolarında tarihi yargılayıp ve kendisini hukuk kurumu yerine koyarak kararlar almıştı…
Her istediklerini yapabilecekleri o dönemler geride kaldı. Dünyanın değişen dengeleri buna artık imkân vermiyor. Türkiye bir çadır devleti değil, Mali ve Çad gibi Afrika’daki eski Fransız sömürgelerinden biri hiç değil.
ERDOĞAN TAKINTISI