Almanya Başbakanı Angela Merkel, Türkiye’nin Avrupa Birliği ile kriz yaşadığı neredeyse bütün olaylarda devreye girmiş ve gerginliklerin tırmanmasını engellemişti. Bizzat Almanya ve Merkel’den kaynaklanan sorunlar yok değildi. Ancak Merkel bir şekilde Türkiye ile diyaloğu sürdürmeyi başarıyordu. Cumhurbaşkanı Erdoğan ile de aralarında güçlü bir diyalog oluşmuştu. Görüş ayrılıklarına rağmen güven esaslı devam eden bu iletişim, kelimenin tam anlamıyla şimdiye kadar trenin raydan çıkmasını engelledi.
Doğu Akdeniz’deki derin Türk- Yunan anlaşmazlığında, Libya’da Türkiye ile Fransa karşı karşıya geldiğinde Merkel devredeydi. Fransa’nın da arasında bulunduğu bazı ülkeler Ankara’ya daha sert yaptırımlar uygulanmasını isterken Merkel bunun olumsuz sonuçları olacağını anlatmaya gayret ediyordu.
Türkiye ile Avrupa arasında yine derin bir krizden geçiyoruz fakat arabulucu veya sorun çözücü olarak Merkel’i artık göremeyeceğiz. 16 yıl görev yapan Almanya Şansölyesi Merkel’in görev süresi doluyor. Ayrılacağını yıllar önce kesin olarak ilan ettiği için yeniden seçilmesi veya ara formül bulunması yönündeki telkinleri kesin olarak reddetti.
KIRILMA RİSKİ
Berlin’de kurulacak yeni hükümetin oturması ve politikalarını şekillendirmesi biraz zaman alacaktır. Osman Kavala üzerinden Avrupa ile Türkiye arasında patlak veren yeni krizin bu kadar sert geçiyor olması aslında iki tarafın birbirlerinden birikmiş memnuniyetsizliğiyle de ilgili. Birkaç örnekle hatırlatayım: Cumhurbaşkanı Erdoğan, uzun yıllardır Avrupa’nın göç konusunda taahhütlerini yerine getirmediğini, Türkiye’yi milyonlarca insanla yalnız bıraktığını dile getiriyor.
Türkiye kendi kaynaklarıyla milyarlarca dolarlık harcama yaparken AB’den gelen fonlar çok sınırlı kaldı. Aşırı bürokrasi ve yavaş işleyen yardım sistemi nedeniyle verileceği söylenen paketler bir türlü ulaştırılamadı. Erdoğan, Birleşmiş Milletler için gittiğimiz New York’taki sohbetimizde Almanya dahil bazı Avrupa ülkelerinin Türkiye’ye örtülü silah ambargosunu sürdürdüklerini söylemişti.