Osmanlıların ilk Avrupa seyahatnamesi olan Vâkı‘at-ı Sultan Cem, döneminin önemli siyasî olaylarına ışık tutmakla kalmaz, aynı zamanda çok ciddî bir kültür tarihi kaynağıdır. Cem Sultan’ın kendi şiirine yansıyan birtakım otobiyografik izler de var ama onun gönüllü başlayıp zorunlu devam eden Avrupa sürgünlüğünün en önemli tanığı Vâkı‘at’dır. Bilinçli olarak Cem’in sergüzeştini anlatan bu eserin, özellikle Avrupa kısımlarının bir seyahatname niteliği taşıdığı da söylenebilir. Vâkı‘at, Cem Sultan’ın daha önce bulunduğu Suriye, Mısır ve Hicaz’dan bahsederken hiç yapmadığı bir şekilde, Avrupa’da görülen ilginç ve tuhaf şeyleri, farklı âdetleri, kısaca Avrupa’nın acayip ve garaibini Osmanlı okurlara anlatmayı da hedefliyor. Bu ayrışmayı tam olarak nasıl açıklayabileceğimizi bilmiyorum. Elbette ki, Suriye, Mısır ve Hicaz, 15. Yüzyıl Osmanlı dünyasının insanları için Avrupa kadar egzotik değildi ve başta hac olmak üzere çeşitli nedenlerden dolayı daha çok ziyaret ediliyordu ve her bakımdan daha bildik ülkelerdi. Yine de Vâkı‘at yazarının, bu ülkelerin coğrafi şekilleri, florası, faunası ve adetleri üzerine bir şey söylememesini sadece bu aşinalık unsuruna bağlayabilir miyiz, emin değilim. Her şeyden önce, Mısır’ı ve diğer Arap vilayetlerini ziyaret eden birtakım “diyar-ı Rum” sakinlerinin yazdıklarından hareketle kolayca söyleyebiliyoruz ki bu ülkelerde de bir egzotiklik eksikliği yoktu! Tarih çalışmak böyle bir şey; işte metnimizden yola çıkarak bir tesbit yaptık ama sebebini aynı kolaylıkla bulamıyoruz. Acaba, çok daha ayakları yere basan bir sebep mi vardı? Mesela, Vâkı‘at yazarı, Cem ile beraber Memluk ülkesine gidenlerden biri değil miydi? Cem’in sergüzeştinin ancak Avrupa ayağına mı katılmıştı? Hoş, Avrupa’yı anlatırken de olaylar örgüsü içinde kendisinden hiç bahsetmiyor, dolayısıyla salt buna bakarak bir hüküm veremeyiz ama acaba Avrupa için anlattıkları bir karine olabilir mi? Her hâlükârda, Vâkı‘at’ın Avrupa seyahatnamesi olma özelliğinin, onun Cem Sultan- II.