Avrupa’nın kendisinin de modern öncesi bir dönemi olduğu için Avrupalılaşma ve modernleşme kavramlarının otomatik olarak eş anlamlı bir şekilde kullanılması sorunludur. Mustafa Sami Efendi’nin 1840’ta basılan Avrupa Risalesi’ni konuşacağız. Mustafa Sami, bazı çağdaşları tarafından çok sert bir şekilde eleştirilmiş, bu da modern yorumcular tarafından onun “cüretli bir Avrupalılaşma” yanlısı oluşuna veya aşırı Avrupa hayranlığına verilmişti. Dünyanın başka yerlerini olduğu gibi Osmanlı İmparatorluğunu ve İslâm coğrafyasını da etkileyen büyük değişikliklere nasıl bir ad verileceği 20. Yüzyılın başlarından beri, üstelik kavramlara tam adları verilerek tartışılmıştır. Hüseyinzâde Ali’nin “Avrupalılaşmak” diye ifade ettiği ve ayrıca “Türkleşmek” ve “İslamlaşmak” ile birlikte bir hedef olarak gösterdiği olguyu Ziya Gökalp “muasırlaşmak” olarak karşılamış ve hedefi de “Türkleşmek, İslamlaşmak, Muasırlaşmak” olarak tadil etmişti. Gökalp’ın, “çağdaş” anlamındaki muasır kelimesiyle kendi zamanına kadar olan ve kendi asrını üreten son yüz elli yıllık değişimleri kastettiğine bir şüphe yoktur. Başka bir deyişle muasırlaşmak derken modernleşmeyi kastediyordu. Batı dillerinde de comtemporary / contemporaine kelimelerinin zaman içerisinde herhangi bir çağdaşı değil içinde bulunulan son anı ve modern olanı anlatmak için kullanıldığı vakidir. Ama işte yukarıda da geçti, Sami’nin çağdaşlarından bahsettik.