Arşiv belgeleri ve kanunnameler gibi resmî evraka bile yansıdığına bakılırsa, 19. Yüzyıl başlarının Osmanlı toplumunda dönmelere / mühtedilere olan karşıtlığın yükseldiği bir dönem olduğu düşünülebilir. Bunda herhâlde, kaldırıldığı zaman fiilî olarak kimlerden oluştuğundan bağımsız olarak, Yeniçeri Ocağı’nın aslında devşirme kullardan yani sonradan Müslüman yapılan kişilerden oluşturulmuş olmasının bıraktığı bir tarihsel tortu, bir önyargı etkili olmuştu. Şöyle de diyebiliriz: II. Mahmud, yeni ordusunda mühtedilerin olmasını istemezken yoğurdu üfleyerek yiyordu. İslâm, diğer bir evrensel din olan Hristiyanlık gibi kurtuluş mesajının belirli bir grup içinde kalmasını değil, bütün insanlar için geçerli olmasını öngörmüştür. Başka bir deyişle, Müslüman veya Hristiyan olmak için belirli bir etnik gruba mensup olmak veya o dine inanan bir grubun mensubu olarak doğmak şartları aranmamıştır. Dine sonradan girmekle içine doğmak arasında herhangi bir fark yoktur. Teorik olarak, kimsenin, kimsenin inancını kabul etmemek veya kabul etmediğini gösterir şekilde yeni Müslüman / Hristiyan olmuş kişilere ayrımcılık uygulamak gibisinden bir tavır içinde olmaması gerekir. Geçmiş olaylarla ilgilenen ve bir bakıma geçmişin uygulamalarının nasıl olduğunu tesbit etmeye çalışan bir disiplin olarak tarih ise, bize, sık sık uygulamaların teoriden çok farklı tecelli ettiğini hatırlatır.