Akınlarda ele geçirilen esirlerden pencik alınmasının akıncılar ve merkezî devleti karşı karşıya getirdiği anlaşılıyor. Osmanlı toplumunda savaş esirlerinin beşte birinin “pencik oğlanı” adı altında devlet için alınmaya başlamasının Edirne’nin fethinden (1361) sonra olduğu yolunda genel bir kabul vardır. Merhum İsmail Hakkı Uzunçarşılı bir kanunnamede 1363 tarihinin verildiğini söylüyor. Kaynaklarımız Yeniçeri Ocağı’nın kuruluşunu da pencik alınmasıyla ilintilendiriyor ve ilk yeniçerilerin devşirmelerden değil, pencik oğlanlarından oluştuğuna işaret ediyor. Demek ki, Osmanlı Beyliği’nin ilk kurulduğu andan o tarihlere kadar devlet, ganimetin en azından savaş esirlerinden oluşan kısmından bir hisse almıyormuş. Bu uygulamanın, Hz. Muhammed’in vefatından sonra peygamberin beşte birlik hissesinin artık alınamayacağını, ancak ihtiyacı olanlara dağıtılacağını söyleyen Hanefî fıkhıyla uyum içinde olduğunu ve tabii ki halife kimse ona verileceğini söyleyen Hanbelî ve Şâfiî fıkhına göre akıncılar / gaziler için çok daha avantajlı olduğunu hemen belirtelim. Nitekim gördüğümüz gibi, Hanefî fıkhına göre yazılmış iki ilmihâl, anonim Gazilik Tarikası ve Devletoğlu’nun Vikaye Tercümesi ganimetin beşte birlik kısmının yetimlere, yoksullara ve garip misafirlere dağıtılması gerektiğini söylüyordu. Bu metinlerden biri devletin pencik oğlanı almaya başladığı tarihten önce diğeri ise sonra kaleme alınmıştır. Acaba ilmihâller, fiilî uygulamayı dikkate almaksızın mezheplerine göre doğru bildiklerini mi söylüyorlardı? Sorun tabii ki esas olarak, şu anki bilgimize göre kendi döneminin uygulamasıyla aşikâr bir uyumsuzluk içerisinde olan Vikaye Tercümesi’nde görünüyor.