İstanbul’un imarı ve zorunlu iskânı gibi büyük sosyal sonuçları olan bir konunun, Rumlar ve Türkler arasında çekişmeyi içeren etnik bir boyutu da mı vardı? Osmanlı tarihçisi Aşıkpaşazâde Ahmed Âşıkî, 15. Yüzyılın sonlarına doğru, dervişlerinin isteğini kırmayarak kaleme aldığı meşhur Tevârih-i Âl-i Osman’ını yazmamış olsaydı ne yapardık bilmem. Osmanlılar hakkındaki en erken rivayetleri derleyen ve Çelebi Mehmed, II. Murad ve Fatih Sultan Mehmed ve II. Bayezid devirlerindeki olayları da kendi tanıklığıyla birlikte sunan Aşıkpaşazâde’ye bugünün gözlükleriyle bakınca tam bir sivil toplum tarihçisi görürüz. Hartmann Schedel’den İstanbul görüntüsü, 1493. O dönemde şehnamecilik ve vakanüvislik gibi resmî tarih yazıcılığı makamları zaten yoktu ama çağdaşı pek çok tarih yazarının aksine Aşıkpaşazâde herhangi bir devlet görevinde de bulunmamıştı. Eserini padişah veya bir devlet büyüğüne sunmak amacıyla veya onların arzusu ve yönlendirmesi üzerine yazdığına dair herhangi bir işaret de yoktur. Osmanlı hanedanını sever ama eleştirilerini yer yer padişaha kadar ulaştırır. Onun eserini okurken başkalarından duymadığımız sesler duyarız.