Yarı göçebelik yapan ilk Osmanlıların yerleşik Rumlar ile tek ilişki türü çatışma ve savaş değildi. Göçebelik, Osmanlı tarihi açısından önemli bir konudur. Osmanlıların kökenleri ve oradan yola çıkarak kurdukları devletin hızlı gelişmesinde hangi faktörün baskın olduğu tartışması, Moğol sonrası Anadolu’da daha eski bir bozkır kabile jeneolojisine dayanarak nasıl siyasî meşruiyet aradıkları, Osmanlı merkezi ile göçebe topluluklar arasında zorunlu iskândan, uzlaşarak yönetişime kadar değişkenlik gösteren ilişkiler… Osmanlının dilindeki, siyasî ve maddî kültüründeki veya Osmanlının somut ve somut olmayan kültür mirasındaki göçebe etkisi gibi daha pek çok başlık sayabiliriz. İlk Osmanlıların göçebeliğine dair kroniklerden yansıyan çok görüntü var ama önce “göçebelik” derken neyi kastettiğimi gösterebilmek amacıyla birkaç noktayı vurgulamak isterim. Evvela, akademik yayınlarda bile karıştırıldığı oluyor ama sabit bir ikametgâhı olmayan, her hareketli yaşam tarzına sahip kişi veya topluluk göçebe değildir. Daha eski çağlardaki gezgin satıcılar, tamirciler, müzisyenler, halk ozanları ve günümüzde ömürlerinin önemli bir kısmını yollarda geçiren uzun yol sürücüleri, hostesler, pilotlar, bazı diplomatlar veya şirket CEO’ları göçebe değildir. İkincisi, her göç eden de göçebe değildir. Bugün ekonomik ve siyasî sebeplerle ülke değiştiren mülteciler ve göçmenler göçebe olmadığı gibi geçmişte toplu olarak yer değiştiren pek çok halk da göçebe değildi. 4. Yüzyıl Avrupa’sındaki Kavimler Göçü’nü düşünelim, Vizigotlar sonunda İspanya’da, Vandallar Kuzey Afrika’da karar kılmıştı.