Barkan, Orta Asya’dan Türk göçleriyle, Amerika kıtasının Avrupalılar tarafından kolonize edilmesi arasında bir benzerlik görmüştü. Neredeyse seksen yıl oluyor. Merhum Ömer Lütfi Barkan, “Kolonizatör Türk Dervişleri” makalesini 1942 yılında Vakıflar Dergisi’nde yayımlamıştı. Tam adı, “Osmanlı İmparatorluğu’nda Bir İskân ve Kolonizasyon Metodu Olarak Vakıflar ve Temlikler I: İstila Devirlerinin Kolonizatör Türk Dervişleri ve Zaviyeler” olan, layıkıyla meşhur makaledir. Her tarihçinin olduğu gibi Barkan’ın da içinde yaşadığı toplumun bir kişisi olduğu, döneminin ideolojik yönelimlerinden etkilendiği, özel olarak da Tek Parti Türkiye’sinin resmî görüşlerini dikkate almak durumunda olduğu, kendisinin de çeşitli önyargıları ve ön kabulleri bulunduğu ve bütün bunların hepsinin yazdığı tarihi etkilememesinin mümkün olmadığı hususlarını veri olarak kabul ettiğimizde geriye hâlâ gayet sağlam bir araştırma kalıyor. Barkan’ın bu kapsamlı makalesini bu seferki okuyuşum, Osmanlı beyliğinin kuruluşundaki dinî faktörleri yeniden düşünmek, özel olarak da Osmanlı ailesi ve Vefaî tarikatı / Babaîler bağlantısını irdelemek isteğimden kaynaklandı. Nihayetinde, Edebâli’nin gerçekten yaşamış bir kişi olduğuna ve vakıfları bulunduğuna dair arşiv kayıtlarını ilim âlemi bu makaleden öğrenmemiş miydi? Bunu bilahare yapmaya çalışacağım ama şimdi diyorum ki bu vesileyle Barkan’ın bu önemli makalesine biraz daha yakından bakalım. Barkan’ın çıkış noktası, Herbert Adams Gibbons’ın yer yer gerçekten de çok afakîleşen tezlerine karşı Fuat Köprülü’nün geliştirdiği görüşleri destekleyerek Osmanlı devletini Bizans’tan etkilenmeyen ve Osmanlılaşan Rumlara ihtiyaç duymayan Türklerin kurduğunu göstermekti. Amacı, Türklerin, Anadolu ve sonra Rumeli’ni fethinin gelip geçici bir işgal değil, kolonizatör dervişler öncülüğünde, İslamlaşma ve Türkleşme gibi sonuçları olan kapsamlı bir yerleşme olduğunu vurgulamaktı. En temel sıkıntısı ise, tekke ve zaviyelerin kapatıldığı ve dervişlerin gereksiz asalaklar olarak görüldüğü bir dönemde, zaviyelerin, şeyhlerin, dervişlerin tarihî olarak olumlu roller oynadıkları ve hatta ülkenin kurucuları oldukları yolundaki fikirlerini kamuya nasıl aktaracağında yatıyordu sanırım.