Nizam-ı Cedid ıslahatçılarının pek çoğu, kurulacak yeni orduyla Osmanlı ülkelerinin yeniden fethedilmesi görüşündeydi. III. Selim’in isteği üzerine “din ü devlete” yarayacak fikirlerini yazıya döken 1791 lâyihacılarının hepsi merkezî yönetimin, ya eski ya da o anda hâlâ görev başındaki mensuplarıydı. Ya da bir çekince koyalım ve bugün elimizde bulunan lâyihaların yazarları böyleydi diyelim. Ne olur, ne olmaz, yarın öbür gün “taşralı” birinin de padişahın emrine uyarak yazdığı bir 1791 lâyihası karşımıza çıkabilir. Anadolu’nun en önemli âyan hanedanlarından biri olan Caniklizâdelerin kurucusu olan Hacı Ali Paşa’nın, Küçük Kaynarca’dan sonra, Tedâbirü’l- gazavât veya Tedbir-i Cedid-i Nadir adıyla bilinen bir ıslahat risalesi yazdığı düşünülürse bu ihtimali de büsbütün dışlamamak gerekir. Fakat işte, mevcut lâyiha sahiplerinin hepsi merkezî yönetime mensuptu ve öyle olmak hasebiyle olaylara merkez açısından bakıyorlardı. Merkezî yönetimi ise basitçe padişah ve başkentteki sivil- asker bürokratların bütünü ve ulemanın bir kısmı olarak tanımlayabiliriz. Bu noktada akla, peki, taşrada olan devlet memurları ne olacak diye bir soru gelebilir. Bu aslında yanıltıcı derecede kolay bir sorudur.