III. Selim döneminde yerli mallarının ve yerli sanayinin teşvik edilmesi genişçe bir düşünsel arka plana dayanır. esmi adı biraz değişse de Yerli Malı Haftası okullarda hâlâ kutlanıyormuş… Yazımı yazmaya başlamadan önce yaptığım küçük bir araştırmayla öğrenmiş oldum. Dünyada ticaret savaşlarının ayyuka çıktığı, yerli sanayilerin korunduğu, ithalata kotalar ve ağır vergilerin getirildiği ve neo-merkantilizm tartışmalarının revaçta olduğu bir çağda, bu hafta çocuklar için tamamıyla hayattan kopukluk anlamına gelmez sanırım. Gerçi 18. Yüzyılın sonlarından beri kapitalist düşünürlerin savunduğu “serbest ticaret” ilkesinin geçmişte, özellikle büyük kapitalist ülkeler tarafından ne derecede uygulandığı da sorgulanabilir. Britanya İmparatorluğu’nun, birçoğu aristokratlardan oluşan kendi üreticisini korumak için koyduğu “Tahıl Yasaları” iyi bir örnektir, ama orası başka mesele… Böyle “hayattan kopukluk” deyince, ister istemez çocukluğumuzda bu hafta için yaptığımız etkinlikleri hatırladım. Arkasındaki düşünceden ve pedagojik amaçlarından bağımsız olarak söylüyorum ve ayrıca tabii ki ancak 60’ların sonu- 70’lerin başlarından kendi tanıklığımı sunabilirim ama hadise bizim için bir kartona memleket ürünü birtakım kuruyemiş ve bakliyatın yapıştırılıp altına neler olduklarını yazmaktan pek fazla bir şey değildi. Affınıza sığınarak, bir de küçük anım var: “Yerli malı” deyince kuru fasulye ve kuru incir yapıştırmaya isyan etmiş olmalıyım ki 4. Sınıftayken, evde elime geçirdiğim yeni kumaş parçalarını, kırık bir altın küpe tekini ve de bir parça gümüş teli kartona yapıştırarak okula götürmüştüm.