Daha önceki Cumhuri-yetçi veya Demokrat başkanlar türünden bir siyasetçi başkan işbaşında olsaydı, BM Genel Kurulu’ndaki oylamanın ertesinde yapacağı konuşma, şöyle bir şey olurdu:
“ABD olarak biz dostumuz, müttefikimiz İsrail’in 1967’den beri elinde tuttuğu Kudüs’ün bu statüsünün tanınması ile İsrail ve Arap komşuları arasında barış yönünde bir adım atılacağını sanmıştık. Bazı Arap dostlarımızla son seyahatim sırasındaki görüşmelerde de bu kanım güçlenmişti. Ama dünya ülkeleri yanlış düşündüğümüzü ortaya koydu. Son konuşmamı yok sayın.
Temaslarımıza baştan başlayalım...”
Kendisini, Sovyet-sonrası dönemin tek süper gücü de saysa, nüfusu 104 bin 937 olan Mikronezya Federal Devletleri’ne bile yılda 2 milyar dolar verecek kadar her bir milletin bugünüyle-yarınıyla da ilgilense (!), böyle bir diplomatik rota düzeltmesi, hiçbir ülkeyi küçültmez, alçaltmaz, onur kırıcı olmazdı.