Rahip Brunson olayının bir seçim malzemesi olduğu, 6 Kasım’a giden günlerde Trump ve hükümetinden içinde bu şahsın adı geçen çirkin ifadeleri daha sık duyacağımızı biliyoruz. Hatta sadece ifadelerle yetinmeyecekleri, sadece ikili ilişkilerimizi değil NATO çerçevesindeki bağlantılarımızı da gözümüzde giderek daha da önemsizleştiren eylemlere, yaptırımlara başvuracaklarını bekleyenlerden birisiyim. Ama yine de bu ifadelerin her tezahüründe, bir devletin başkanı bile olsa bir kişinin ülkemle ilgili sözleri, seçtiği kelimeler, başvurduğu metaforlarla ortaya çıkan kafa yapısı karşısında irkiliyorum. TV’lerin minibüsün arkasına bisiklet gibi bağlanmış kız çocukları türü haberleri verirken kullandıkları, “Bu kadarına da pes!” ifadesi, sanırım ulusça ağzımızdan düşmüyor.
Son zorbalıklarından biri, Beyaz Saray’da yapılan bir Evanjelist rahipler yemeğinde konuşmasındaki “Türkiye ile Brunson konusunda savaşıyoruz” sözleriydi. Bu ifadenin içindeki “fighting” kelimesi savaşmak, kavga etmek, dövüşmek veya mücadele etmek anlamlarına geliyor. Ama ABD’deki kullanımı itibarıyla bu kelime asla mecazi bir “uğraşıyoruz” kelimesi değil.
Türkiye-ABD ilişkilerinde daima inişler, çıkışlar olmuştur. ABD, Türkiye’ye açık, gizli silah ambargosu bile uygulamıştır. Ama o sırada bile bir Amerikan diplomatına sorsaydık, ilişkilerin türünü iki ülke arasında “fight” olduğu şeklinde ifade etmezdi.