Avrupa’ya göç eden mültecilerin sayısının azaltılması karşılığında (ki böyle bir karşılıklılık ilkesinin kabulü Türkiye açısından bir hata, bir zaaf olmuştu) Avrupa Birliği’nin (AB) Türkiye’ye Schengen Bölgesi’nde vize serbestisi sağlama vaadinin üzerinden iki yıl geçti. AB, halen Türkiye’ye yönelik taahhüdünü yerine getirmiş değil. Buna rağmen AB’nin yürütme organı Avrupa Komisyonu, Türkiye’nin vize muafiyeti için yerine getirmesi gereken 72 talepten 65’ini tamamladığını görmüyor da 7’sini henüz hayata geçirmediğini öne sürüyor.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 26 Mart’ta AB Konseyi Başkanı Donald Tusk, AB Konseyi Başkanı Jean-Claude Juncker ve Bulgaristan Başbakanı Boyko Borisov’la görüşmesinde Türkiye’nin beklentilerini tekrarlamıştı. Erdoğan, Türkiye’nin vize serbestisi ve Gümrük Birliği anlaşmasının güncellenmesi konularındaki beklentilerini sıralamış, Türkiye’nin “terörle mücadelesine” destek vermelerini istemişti.
AB’nin Türkiye’ye dayattığı “terörle mücadele yasa ve uygulamalarının Avrupa standartlarına uyacak şekilde düzenlenmesi” talebi ancak ve sadece Türkiye’nin terörle mücadelesinin başarıyla tamamlanmasına bağlıdır. Türkiye’nin yasalarında, PKK terör örgütü kurulmadan ve önce Kürtleri, sonra kadın-çocuk, asker-sivil ayrımı yapmadan masum halkı katletmeye başlamasından önce Avrupa standartlarına aykırı tek hüküm yoktu. Yasalardaki sertleşme, sadece terör örgütünün güvenlik güçlerinin mücadelesiyle ilgili erken haber almasını önlemek, yakalanan elemanlarının durumu hakkında bilgi alarak, güvenlik güçlerinin planları hakkında bilgi sahibi olmasına engellemek amaçlarına yönelik olmuştu. Bu hükümlerin sivil halkın, esnafın, tüccarın, öğrencilerin hayatlarına olumsuz etkisi olmadığı söylenemez. Ancak gönlü ve siyasal iradesi Türkiye’nin bütünlüğünden yana olan, Türkiye’nin siyasal birliğinin sürmesini ve kendisinin de bu birlik içinde daha mutlu ve daha müreffeh bir hayata sahip olduğuna inanan yöre halkı, terörle mücadele daima destek vermiştir. Bu mücadelenin başarıya ulaştığı yerlerde hayatın yeniden normale dönmesi ise, halkın yıllardır süren bir fedakarlığının meyvesini alması anlamına geliyor. Bu mücadeleyi desteklemek, bölgedeki her türlü olağan dışı durumun ortadan kalkmasını sağlayacaktır. AB yöneticilerinin bu gerçeği anlamamış görünmesi ise Türkiye’nin, AB’nin art niyetleri hakkındaki inancını pekiştirmektedir.