Hala, bugün bile TV’lerde bu talebin gerçek olduğu, Stalin’in Türkiye’den altı ili istediği söyleniyor. KPSS sınavlarında bile, 1878 yılında imzalanan Berlin Antlaşması’yla Osmanlı Devleti’nin Erzurum, Van, Mamüretü’l Aziz (Elazığ), Diyarbekir, Sivas ve Bitlis üzerindeki egemenlik haklarının tanındığına ilişkin soru var. 1918 Mondros ateşkesinde bu illerden “Ermeni Vilayetleri” diye söz edildiğini biliyoruz. Dolayısıyla Türkiye’yi 1946’da NATO ittifakına “çekmek” çok kolay olmuştu.
Rahmetli Prof. Fahir Armaoğlu’na göre bu tehdit ciddi idi ve Rusya’nın 1878’den beri Türkiye üzerinde toprak emelleri vardı. Prof. Oral Sander de “Siyasi Tarih” isimli eserinde 1945’de Sovyetler Birliği’nin 1925 tarihli Dostluk ve Saldırmazlık Anlaşması’nı feshederek, Ankara üzerinde bir baskı başlattığını yazıyor. Sander’e göre Türkiye Büyükelçisi Selim Sarper, Ruslar nezdindeki temaslarından bu anlaşmanın yenilenmesi için Rusların sınırda ve Boğazların statüsünü düzenleyen Montrö Anlaşması’nda “düzeltmeler” yapılmasını istedikleri izlenimini ediniyor. Aynı tarihlerde biri Rus diğeri Gürcü iki gazetede Sovyet tarihçilerinin “Türkiye’ye karşı haklı ve meşru taleplerimiz” başlıklı makaleleri yayınlanıyor ve burada yer belirtilmeden, “Sovyet halklarının savaştaki fedakarlıklarının karşılıksız kalmaması gerektiği” fikrinin savunulduğu da Ankara’ya ulaşan haberler arasında. Sovyet Dışişleri Bakanı Molotof’un, Hitler’den, Türkleri de (hiçbir zaman kurulamayan) dörtlü ittifaka katmasını, aksi takdirde Türkiye’nin doğu illerinin Sovyetlere bırakılmasını istediğine dair, yine kaynağı Amerika ve İngiltere olan haberler var.
Anlambilim uzmanlarına göre olgu değil, algı önemlidir; ve Türkiye 1946’da kendisini batı ittifakının içinde bulmuştur. Tabii bu ittifakı tatlandıran, Marshall Yardımı çerçevesindeki “maddi kazançları” da unutmamak lazım.